Eğitim yılı geçen yıllarda olduğu gibi yine dertleriyle birlikte başladı.
Daha ilk günlerde TEOG (Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sistemi/Sınavı) tartışması yaşandı ve örnek bir imtihan sistemi diye tanıtılan TEOG kaldırıldı. Belki ‘kaldırıldı’ demek de doğru değil, imtihan sistemi biraz değişmiş oldu.
Aynı şekilde üniversite imtihanlarında da kısmi değişiklikler olacak. Tabii ki imtihan sayısını azaltmak ya da arttırmak tek başına ne üniversitelirin dertlerini ne de bir bütün olarak eğitim sisteminin dertlerine çare olmaz. Bunların tamamı geçici, pansuman tedbirler olarak kabul edilmeli. İmtihan şekli nasıl olursa olsun neticede bilen kazanacak ve belli sayıda kişi üniversiteli olabilecek. Türkiye’nin yapması gereken, sistemi baştan aşağı tartışma masasına yatırmak ve dünyadaki iyi örneklerden de istifade ederek yeni bir anlayış ortaya koymak olmalı.
Eğitim-Bir-Sen tarafından düzenlenen 12. Türkiye Buluşması’nın açılışında konuşan Memur-Sen Başkanı Ali Yalçın, şöyle demiş: “Eğitim, herhangi bir ideoloji üzerinden, herhangi bir yapı üzerinden bireyleri mankurtlaştırmamalı. Eğitim, beşerin, insan olma yolculuğuna katkıda bulunmalı, iradesine sahip, insanlığa hizmete talip olan şahsiyetli, şuurlu bir kimlik inşasına odaklanmalı. Böylesi bir eğitim sistemi, bu sistemin iskeleti olacak eğitim felsefesi ve bu felsefeyi bütünüyle yansıtacak müfredat, devlet yetkisinde, sadece Millî Eğitim Bakanlığı’nın kendi çabasıyla gerçekleştireceği çalışmalarla kurulamaz, oluşturulamaz. Sivil toplum kuruluşlarının, eğitimin paydaşlarının fikirlerine, eleştiri ve önerilerine kulak vermeden, onları sürece dahil etmeden yapılacak her çalışma eksik olacak, sorun çözmekte, çözüm üretmekte yetersiz kalacaktır.”
Su gibi, hava gibi muhtaç olduğumuz eğitimin önemini anlatmaya ihtiyaç olmasa gerek. O halde bu mesele ihmale gelmez. Önemli olan sistemdeki yanlışları düzeltirken ‘ben bilirim’ tavrı ortaya koymamaktır. Teklif edildiği üzere, müfredat, sadece Millî Eğitim Bakanlığı’nın kendi çabasıyla gerçekleştireceği çalışmalarla oluşturulmamalı. Sivil toplum kuruluşları ve eğitimin konusunda uzman olanlara mutlaka kulak verilmelidir. STK ve her konuda uzman olanların teklifleri dikkate alınmadan yapılacak her türlü çalışma yetersiz kalır.
Memur-Sen Başkanı Ali Yalçın şunu da ilave etmiş: “Yapılması gereken bellidir; katılımcı demokrasinin gereği, muhataplarla tartışmaktan, paylaşmaktan ve birlikte çalışmaktan kaçınılmamalıdır. Eğitim sistemine ilişkin sorunları KHK mantığıyla çözemeyiz. Bu yolla beklentileri karşılamak ve eğitim alanında çıtayı yukarı taşımak mümkün değildir.” (AA, 30 Eylül 2017)
Bakınız, eğitimi tartışırken de önümüze KHK’lar çıktı! “Eğitim sistemine ilişkin sorunları KHK mantığıyla çözemeyiz” tesbitine itiraz eden çıkar mı? Fıtrada uygun olmayan adımların ve çözüm tekliflerinin başarılı olması mümkün değil. “Ben yaptım oldu. Şu imtihanı sona erdirdim, yerine şunu getirdim. Okullardaki eğitim benim istediğim şekilde olacak” demek çözüm getirmez.
Türkiye’nin yapması gereken şey, geçmişteki hatalarını tekrarlamamak olmalıdır. Okul binalarına yapılan yatırımdan çok daha fazlası kitapların muhtevası ve öğretmenlerin eğitimi için yapılması gerekir. Bunu başarabilirsek imtihanların şeklini tartışmakla vakit kaybetmeyiz.
Birlikte ve iyi niyetle bu meseleye el atabilirse makul ve doğru çözüme ulaşabiliriz.