Gelip geçici gündemler yerine kalıcı meselelerle meşgul olabilsek muhtemelen daha iyi noktalara gelebilirdik.
Bu bakımdan eğitim meselesinin kalıcı gündemler arasında yer almasında ve her daim konuşulmasında sayısız faydalar vardır.
Nisan ayının son günlerinde bir vesile ile memleketimize gitmiştik ve oradaki ziyaretler sırasında ister istemez eğitim konusu da gündeme geldi. Aslen eğitimci olan ve bir dönem bir beldede belediye başkanlığı yapan bir ahbabımız, eğitim sistemindeki işleyişe örnek olacak şekilde mealen şu tesbitte bulundu: “Millî Eğitim Bakanlığı’nda ilgili birime okullardaki sınıf düzeni ile ilgili bir teklifte bulundum. İlgili bürokrat, ‘Bu teklifiniz uygun görünüyor, ama bununla ilgili cevabı ancak 15 yıl sonra alırsınız!” dedi.
Bu beyanda bir abartma olabilir, ama işin mahiyeti bakımından işlerin hızlı ilerlemediği ve isabetli tekliflerin yeterince dikkate alınmadığı bir gerçek değil mi? Hangi eğitimci, hangi öğretmen, hangi idareci, hangi ‘müdür’ tekliflerinin bir üst makamca dikkate alındığını söyleyebilir? Hele hele eğitim gibi bir konuda öğrenci ve velilerle muhatap olan öğretmenlerin ve ‘müdür’lerin beyanlarının dikkate alınmaması büyük bir hata ve sistem için kayıp değil mi?
Eğitim sistemindeki hatalardan biri de uzun yılları içine alan gerçekli planlamaların yapılmamış olmasıdır. Kimilerinin dikkatini çekmemiş olabilir, ama meselâ Türkiye’deki köy okullarının boş kalmış olması uzun vadeli planların yapılmamış olmasının bir delili değil mi?
Rize’den bir misal verebiliriz: Kesintisiz 8 yıl eğitime geçmeden bir kaç yıl önce neredeyse bütün köy okulları yenilendi. Hatta bazı ahşap okullar yıkılıp yerine küçük de olsa beton binalar yapıldı. Aradan bir kaç yıl geçtikten sonra ‘kesintisiz 8 yıl’ uygulaması başladı ve sonrasında bu okullara giden öğrenci kalmadı. Buna ilâve olarak uygulanan diğer ekonomik ve sosyal politikalarla da köyler boşaltıldı. Neticede yeni sayılabilecek yüzlerce ya da binlerce köy okulu atıl kaldı. Burada bir planlamadan söz etmek mümkün müdür? “Şu yaptı, bu yaptı”dan önce bu meselenin Türkiye’nin önemli bir derdi olduğunu kabul etmek gerekmez mi?
Ziyaret esnasında sohbet etme imkânı bulduğumuz bir başka eğitimci dostumuz da başka dertlerden bahsetti. Okulda yapmak istedikleri çok basit bir iş için bile bürokrasi engeliyle karşılaştıklarını anlattı. Daha da önemlisi yeni hizmete giren bir okul için hazırlanan İş Güvenliği Raporuna göre onlarca eksiğin çıkması olmuş. Eğitimci ahbabımız diyor ki, “Bu okul yeni yapıldı. Yeni yapılan bir okul için hazırlanan İş Güvenliği Raporunda bunca eksik olması normal mi? Okulu projelendirenler ‘İş güvenliği kanunu’ndan habersiz mi? En başta yapılması gereken işin en sona bırakılması imkânların israf edilmesi değil mi?”
Velhasıl, eğitimin asıl problemi ‘Kitapların muhtevası, neyin nasıl öğretildiği’ olsa da idarî sıkıntılar da yok değil.
Eğitimi birinci ve kalıcı gündem maddesi yapmak hepimizin ortak menfaatidir. Bu meseleyi konuşalım, tartışalım ve dünyadaki güzel örnekleri önümüze koyalım. Eğitimde bir yılı değil, mümkün olursa yüz yılı planlayalım vesselâm.