Eğitim sisteminde sıkıntılar olduğu noktasında her halde bir fikir birliği vardır.
O halde öğrencisinden öğretmenine, tarihçisinden sosyoloğuna, velisinden idarecisine herkes bu hususta fikirlerini ifade etmeli ki çözüm bulunabilsin.
Nitekim Kayseri’de düzenlenen “Ortadoğu’da Yeni Gelişmeler ve Kudüs” konulu bir konferansta eğitim konusunda tesbitler yapılmış. Yeni Ufuklar Derneği tarafından düzenlenen gecede konuşan tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, eğitim sistemindeki sıkıntılara dikkat çekmiş ve idarecileri ikaz vazifesini yerine getirmiş.
Eğitim konusunda değerlendirmeler yapan tarihçi yazar Prof. Dr. Ortaylı, şöyle konuşmuş: “Millî Eğitim, çok zayıf bakanlık. ‘Bunu çok tenkit ediyorsunuz’ diyen Bakan İsmet Yılmaz’a da söyledim. ‘Tenkit ettiğim siz değilsiniz’ dedim. Millî Eğitim Bakanlığı; maalesef 60 senedir çöküntü halinde gidiyor. Ne Osmanlı döneminde ne de Cumhuriyet’in ilk yıllarında olmayacak kadar toplum hayatının dışına itilmişlik, öğretmene saygı olayı ortadan kaldırılmış, yöneticilerin maariften anlamadıkları bir müessese haline gelmiş. Ülkemizde en önemli şey; eğitimdir. Öyle önemlidir ki her şeyi başı da, sonu da maariftir. Siyasî partilere oy verirken size maarif bakımından neler katacağına bakmalısınız. Öğretmenlerin maaşları ne olacak, mesleğin içine uyuşuk insanlar nasıl girmeyecek, nasıl sınavlar hazırlanacak, çocuklar nasıl okutulacak bu konulara ilgili programı olmayan partilere oy vermeyiniz. Çünkü Türk insanının yetişmesini ciddiye almayan bir siyasî heyetin bizim başımızda yeri olamaz. Her şey sadece silâhlarla etrafınızda bekleyenler değildir.” (DHA, 30 Aralık 2017)
Eğitim sisteminin bir çöküntü içinde olduğu belli de bunun 60 yıl mı yoksa 90 ya da 100 yıl olup olmadığı ayrıca tartışılır. Çöküntüyü 60 yılla sınırlamak belki de asıl derdi tesbit ve teşhiste yanılmaya dahi sebep olabilir.
Cemiyet hayatıyla iç içe olması gereken bir sistemin, milletten, aileden, veliden kopuk olması, bunların dışına itilmiş olması kabul edilebilir mi? Bahsedilen kopukluk tesbitine itiraz eden çıkar mı? Veli, okul ve öğretmen irtibatı ‘veli toplantısı’ ya da şimdiki şekliyle ‘cep telefonlarına mesaj çekmek’le sınırlı değil mi?
Aynı şekilde “öğretmene saygı olayı ortadan kaldırılmış, yöneticilerin maariften anlamadıkları bir müessese” verimli olabilir mi?
Hele hele “yöneticilerin maariften anlamadıkları bir müessese” tesbiti işimizin çok zor olduğunu ortaya koymaz mı? “Her şey sadece silâhlarla etrafınızda bekleyenler değildir”e itiraz eden çıkar mı? Silâha değil de eğitime kaynak ayırmak gerektiğini anlamak için dünyanın gidişatına bakmak yeterli olmaz mı?
“Kim suçlu kim güçlü?” anlamına gelecek tartışmaları da bir yana bırakarak ‘çöküş’ün devam ettiği eğitim sistemini ayağa kaldırmak durumundayız. Öğrenci, veli, öğretmen, yönetici, siyasetçi hepimiz birlikte bu meseleye sahip çıkarak eğitimi hak ettiği noktaya getirmek için çalışmalıyız. Bu çalışma bugün başlarsa inşallah çok kısa zamanda kan kaybı önlenir ve şikâyetler sona erer.
“Yok, biz her şeyin iyisini biliriz. Yaptığımız iyidir. Eğitim sisteminde sıkıntılar yok. Bunlar hep iftira” diyen yöneticiler varsa onlara da gerçekleri gören bir bakış açısı nasip etmesi için Mevlâya duâ edelim.