Eğitim sistemimizin ve dolayısıyla ülkemizin dertleri kolay bitecek gibi görünmüyor.
Çare ve çözüm için dertleri konuşmak durumundayız. Yoksa eğitimde de “Bir Türk dünyaya bedeldir” anlayışıyla hareket edilir ve dünyadaki başarılı örneklerden istifade edilmezse kaybeden biz oluruz.
Okul ve eğitimle ilgili konularda değişiklikler yapılıyor, ama bunların iyi yönde olduğunu söylemek kolay değil. Her yeni bakan bir sistem kurmaya çalışıyor, ama bu yenilikler uzun ömürlü olmuyor. Eğitim konusundaki kargaşa en üst seviyedeki yöneticiler tarafından da itiraf edilmiş durumda. Eğitimdeki başarı ile övünen tek bir yönetici görebildik mi? Göremedik, çünkü böyle bir başarı maalesef yok.
Tabiî ki bu tesbitleri “Bittik, mahvolduk, çaresiz kaldık” anlamına gelsin diye ifade etmiyoruz. Aksine “Dertler var, görelim ve birlikte çare arayalım” anlamında söylemeye çalışıyoruz. Başlanan, ama çeşitli sebeplerle hedefine ulaşamayan projelerden biri de “Fatih Projesi” (Fırsatları Arttırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi Projesi) oldu. Fatih Projesi, eğitimde teknolojinin kullanımını hedefleyen bir projeydi. Proje kapsamında Türkiye’deki bütün öğretmen ve öğrencilere birer adet tablet bilgisayar seti verilmesi planlanmıştı. Neticede bu proje kısmen gerçekleştirilebildi ve bundan sonraki gelişmelerin nasıl olacağı tam izah edilebilmiş değil. Öğrencilere tablet hedise edilmesine itiraz eden eğitimciler de var ki o ayrı bir tartışma konusu.
MEB yeni bir adım atarak ‘eğik yazı’nın kaldırılacağını açıkladı. Bu hususta söz söyleme hakkı her halde başta eğitimciler olmak üzere velilerin, sosyologların ve psikologlarındır. Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz eğik yazının kaldırılmasıyla ilgili öğrenci ve öğretmenlerle görüşmeler yapıldığını belirtip şöyle demiş: “Eğik yazıyı 2005’te başlattık. Geçen süre içinde öğretmenlerimize ‘Eğik yazıdan memnun musunuz?’ diye sorduk. Memnun olanı görmedim. Öğrenciye bunu öğretmen öğretecek. Öğretmen şikâyetçi, nasıl mesafe alınsın? Öğrenciler istemiyor. İşkence gibi görenler var. Bu eğitim öğretim yılı başında öğrencilere beklentilerini sorduk. Her 100 öğrenciden 70’inin kullandığı yazı, dik. Öğrettiğinizle önünüze gelen ürün birebir değil. Anladık ki suyu tersine akıtabilmek doğru değil. (İlk okul) 1 ve 2’de kaldırdık. 3 ve 4’te Türkçe’nin içinde 2 saat (bu dersi, eğik yazıyı) vereceğiz.” (Sabah, 5 Nisan 2017)
Eğitimle ilgili yapılacak bir değişikliğin öğrenci ya da velilere sorulması elbette isabetlidir. Ancak bu soru ve bilgi alma ne ölçüde sağlıklı yapılmıştır? Eğik yazıya geçişin 2005’de yapıldığı ifade ediliyor. Peki, o zaman bu değişiklik için vatandaşa ya da öğrencilere sorulmuş muydu?
Biz de bir öğrenci velisiyiz ve şu ana kadar eğitim sisteminde yapılan ve yapılması düşünülen hiçbir değişiklikle ilgili fikrimizi soran olmadı. Bu defa sorulduğu ifade ediliyor, ki öyle yapıldıysa iyi olmuştur.
Netice itibarıyla karşımızda ciddî bir eğitim derdi ve meselesi vardır. Velilerden ‘deli’lere kadar herkese sorarak, araştırarak, mümkün olan en iyi sistemi kurmak mecburiyetindeyiz. Bunu yapmayıp keyfi adımlar atmaya devam edersek yazı düzelse de sistem ‘eğik’ kalmaya devam eder.
Bilmem derdimizi anlamak isteyenler çıkar mı?