Birleşik Arap Emirliklerinden bir siyasetçi, “Medine Kahramanı” olarak tanınan Fahreddin Paşa’ya hakaret edince hesapta olmayan bir tartışma ve kriz yaşandı.
BAE’li devlet yöneticisi Fahreddin Paşa ile doğrudan değilse de Iraklı bir twitter kullanıcısının paylaşımını kendi twitter sayfasında paylaşmış ve büyük bir yanlışa imza atmıştı. Çirkin iddiaya göre Fahreddin Paşa, Medine halkının hakkına girmiş, bazı eserleri ‘çalmış’ ve İstanbul’a getirmiş. İddia sahipleri bundan yola çıkarak ülkemize çamur atılmaya çalışmış...
Oysa Fahreddin Paşa I. Dünya Savaşı sırasında çıkan ‘Şerif Hüseyin İsyanı’nda zor şartlar altında Medine’yi yönetmiş ve iki yıl yedi ay süren ‘Medine Müdafaası’ ile bilinen bir asker ve diplomat. Fahreddin Paşa için atılan bu çirkin iftira tutmaz ama İslam aleminin midesini bulandırabilir. (Fahreddin Paşa, 1948 yılında bir tren yolculuğu esnasında Eskişehir’de vefat etmiştir.)
Başka pek çok tartışma gibi bu tartışmanın özünde de ırkçılıkla beslenen cehalet vardır. Hiç alakası yok, ama velev ki bir kişi 100 yıl önce bir yanlış yapmış olsa onun hesabı bir asır sonra aynı milletten olanlara sorulabilir mi? Burada adalet ve hakkaniyetten bahsetmek mümkün mü?
Tartışmaları değerlendiren Dünya Müslüman Alimler Birliği Genel Sekreteri Ali Karadaği, iddiaların tam aksine Osmanlı Devleti’nin Filistin’i savunma konusundaki rolünün takdire şayan olduğunu belirterek “Osmanlılar Filistin topraklarını korudu ve bir avuç toprağından dahi vazgeçmedi” demiş.
Filistin’i savunan Medine-i Münevvere’yi savunmasız bırakır mı?
İslam Hukuku alanında eğitim almış olan Prof. Dr. Ali Muhyiddin Karadaği sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada şöyle demiş: “Osmanlılar, büyük bir İslam medeniyeti oluşturdular ve İslamı yaydılar. Osmanlı aynı zamanda mübarek Filistin topraklarını korudu ve bir avuç toprağından dahi vazgeçmedi. Sultan Abdülhamid’in ifadeleri de bunun en bariz kanıtıdır. Bunlar da Osmanlılara şeref ve sevap olarak yeterlidir. Arap milliyetçiliği döneminde Kudüs kenti ve Mescid-i Aksa dahil Filistin işgal edildi ve haklar elden gitti.” (AA, 21 Aralık 2017)
Mescid-i Aksa ve Filistin meselesi Mescid-i Nebevi’den ayrı düşünülebilir mi? Filistin’in kaybedilmesinin temelinde Arap milliyetçiliğinin rol oynadığı inkâr edilebilir mi? Irk üstünlüğünü ihsas ettiren milliyetçilik anlayışları sadece Filistin’de değil, dünyanın her yerinde kaybettirmiştir. Irkçılığın temelinde de cehaletin olduğunu hatırlamakta fayda var. Boşuna mı ‘cehalet en büyük düşman’ olarak vasıflandırılır?
Yanlış beyanda bulunan bir yönetici sebebiyle bir ülkeyi, bir milleti itham etme hatasına da düşmemek icap eder. Diplomasının ve siyasetin bütün yolları kullanılarak yanlış beyanda bulunan bu yönetici özür dilemeye zorlanmalıdır. Suç her yerde ve her zaman şahsi olduğu gibi burada da şahsidir. Bir BAE yöneticisine kızıp bütün Arap alemini itham etmek hakperestliğe sığmaz. Muhtemeldir ki aynı ülkeden başka yönetici ve siyasetçiler bu şahıstan farklı düşünüyor olabilirler. Toptan hareket etme hatasına düşülürse sırada bekleyen yerli ve yabancı ifsat şebekelerini ekmeğine yağ sürülmüş olabilir.
Fahreddin Paşa’yı hedef alan bu kem sözü sahibine iade edelim ve bir an önce mevcut yangını söndürmeye çalışalım. Aksi halde bu tartışmadan ifsat şebekeleri istifade eder...