Türkiye’yi idare edenlerin iddialı oldukları konulardan biri de dış politikaydı.
Her iki konuşmanın birinde, ‘komşularla sıfır sorun’ politikasından bahsedildi. Hadiselere kısa dönemli olarak bakanlar bu tesbitlere hak verdi. Ancak köprülerin altından sular akmaya devam ettikçe, ‘sıfır sorun’ vaadlerinin hayata geçemediği, aksine ‘her adımda sorun’ yaşanmaya başlandı.
Bu noktada en çarpıcı olan komşumuz Suriye ile yaşananlardır. İki ülke arasında vizeler kalkmış, hem turizm hem de ticaret iyi seviyelere gelmişti. Ne oldu, nasıl olduysa en dost ülke, en problemli komşu ülke haline geldi.
Hemen ifade edelim ki prensip olarak komşu ülkelerle ‘dost’luklar kurmak çok önemli. Ülkemizin dört tarafının ‘düşman’ ülkelerle kaplanmış gibi görülmesi ve öyle muamele edilmesini hiç kimse tasvip edemez. Komşularla iyi ilişkiler kurmak çok önemli. Fakat bunu kuru hamasetle değil, sağlam temeller üzerinde bina ederek yapabiliriz.
Hadiseler öyle bir noktaya geldi ki, vizelerin kaldırıldığı, ortak bakanlar kurulu toplantılarının yapıldığı komşu ülkelerle şimdi küs durumdayız. ‘Vizesiz dönem’ desteklendiği ölçüde, şimdiki ‘tartışmalı’ dönem ve sebep olanlar da eleştirilmeli.
Son dönemde Suriye sınırına yüksekliği 4 metreyi bulun duvar inşa ediliyor. Hatırlanacağı üzere, Türkiye-Suriye sınırı 800 kilometre uzunluğunda. Bu sınırın kontrolünün çok zor olduğu da belli. Ancak duvar örülmesi uzun dönem için isabetli bir tercih gibi durmuyor. Bütün dünyada ‘duvar’lar yıkılırken Türkiye’nin sınıra duvar örmek mecburiyetinde kalması her halde iyi tahlil edilmelidir.
Benzer bir sıkıntı da Irak’la yaşanıyor. Amerika’nın müdahalesinden sonra Irak fiilen bölündü. Dünya bu bölünme ‘yok’muş gibi davranıyor. Türkiye yakınlarda “Irak’ın isteği ve bilgisi üzerine” Musul’a asker sevk ettiğini açıklamıştı. Irak yöneticileri ise yaptıkları açıklamalarla “Türkiye askerlerini Musul’dan çekmeli” diyerek konuyu uluslar arası platformlara taşıyacağını ifade etmişti. Neticede askerin bir kısmı ‘Kuzey Irak’a kaydırıldı. Bu adım da Irak yöneticilerini tatmin etmemiş olacak ki araya ABD Başkanı Obama girmiş ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı telefonla arayıp, “Konu Iraklılar için ulusal onur meselesine dördü, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin toplantısı öncesinde sizi arıyorum, Irak Başbakanı Abadi’yi rahatlatalım” demiş. Neticede Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada da, “İletişim kopukluğunun kaynağını teşkil eden koruma kuvvetlerinin Musul vilayetinden intikali için başlayan süreç devam edecektir” denilmiş. (Hürriyet, 20 Aralık 2015)
Tabiî ki açıklamalar ‘diplomatik dil’le yapıldığı için tam olarak neler yaşandığını bilemiyoruz. Tankların ve askerlerin sevk edilmesi ‘iletişim kopukluğu’ ile izah edilebilir mi? Irak yöneticileri önce “gel” deyip sonra da “git” mi dedi? Böyle ise hedefleri ve maksatları Türkiye’yi zor durumda bırakmak mıydı? Ortada çok ince hesaplar döndüğü belli.
Bu hadiseler yaşanırken ‘bir kısım medya’nın yaşananları görmezden gelmesi, gizlemesi ve tam aksi yönde yayınlar yapması da ibretlik. Karşılıklı olarak vizelerin kaldırıldığı bir dönemden, sınıra 4 metrelik duvar örme devrine gelmedik mi? Doğru adımlar tebrik edilirken, ‘geri’ adımlar eleştirilmeli değil mi?
Kısa dönem düşünülerek atılan hesapsız adımların sonunda, duvara dayanmış durumdayız. Duâmız, komşularımızla dostluktan yana...