Dinleyen, dikkate alan olsa da olmasa da gerçekleri, doğruları dile getirmek gerekir.
Her zaman ve her yerde hakkı, hukuku, adaleti hatırlamak ve hatırlatmak gerekir. Kim bunları yaparsa iyilik yapmış olur. Kim de yapmazsa hem kendine hem de insanlığa fenalık yapmış olur.
Çok sayıda devam eden dâvâ, tartışma ve iddia var ve bunlar Türkiye’nin gündemini meşgul ediyor. Kişilerden ve hadiselerden bağımsız olarak hakikî adalet talebini gündeme taşımak gerekiyor. Böyle yapmanın elbette bedelleri de olur, ama uzun dönemde hakkı, hukuku ve adaleti savunanlar kazançlı çıkar.
15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden neredeyse bir yıl geçmek üzere. Daha ilk günden itibaren ‘adalet, adalet, adalet’ hatırlatması yapmaya çalışılıyor. Türkiye’yi idare edenler bu hatırlatmaları pek de dikkate almıyorlar. Neticede yapılan yanlışlar, onbinlerle ifade edilen mağduriyetler ve haksızlıklara sebep oluyor.
Türkiye’yi idare edenlerin de yakinen tanıdığı ve hatta ‘arkadaşları’ olarak görülebilen yazarlar da artık yapılan yanlışlara dikkat çekme ihtiyacı hissediyor. Daha önce de benzer hatırlatmalar yapan Ahmet Taşgetiren, son yazısında da yine idarecilere seslenip önemli hatırlatmalar yapmış. Bunları özetlemekte fayda var:
“Duâyen bir avukat. İslâmî camia içinde. Tweet’i şöyle: Şüpheden devlet yararlanır! Evrensel kural şu oysa: Şüpheden sanık yararlanır. İroni var tweet’inde. Günümüzdeki yargı uygulamalarında yaşanan sıkıntıyı anlatmaya çalışıyor. Aynı avukat, yarın 700-800 milyar doları bulacak tazminat dâvâları ile karşı karşıya kalınacağını ifade ediyor. [Hanefi Avcı’nın bir tesbitine atıf yaparak] (...) Devlet-toplum ilişkilerinde ortaya çıkacak sancıları dikkate alarak, teröristlerle akıntıya kapılanları birbirinden ayırma noktasında daha makul çözümler aranması gerektiğine işaret ediyor. (...)
İddianamesi bile yazılmadan yaşanan uzun tutukluluklar peşin bir cezalandırma süreci olarak devrede. Herkes suçluluğu ispat edilinceye kadar suçsuzdur kuralı da nerdeyse OHAL’e kurban gitmiş durumda, şüpheden sanık yararlanır, kuralı da... Suçsuzluğu ispat kuralı işliyor ya da şüpheden devlet yararlanır, kuralı. Cezaevinde büyüyen çocuklar sorunu belki Türk ceza sistemi için kadim bir sorun. Ancak son süreçte (...) o kadar çok kadın, belki genç kadın tutuklandı ki, 500 kadar emzikli çocuğun anneleriyle birlikte cezaevlerini paylaşmaları durumu ortaya çıktı. Cezaevi şartları ayrıca yoğunluk sebebiyle ciddî bir sorun teşkil ediyor. Her şeyin varıp ‘OHAL uygulaması’ ile meşrûlaştırıldığı bir süreç yaşanıyor. (...)
Bir de kayyım tayin edilen şirketlerin nasıl işletildiği -ya da işletilmediği- sorunu yaşanıyor alttan alta. O alanın nasıl denetlendiğine, bir bakmak lâzım açıkça.
OHAL komisyonu denen hadise... İtiraz komisyonu ya da... Ne zaman işleyecek, nasıl işleyecek, işleyişte etkili çevrelerin müdahalesi olacak mı, bir yerlere ulaşıp iş bitirenler oralarda da ulaşma kanalı bulacaklar mı ya da hiç kimseyi bulamayanlar adaleti daha çok çok mu bekleyecekler? (...)
İhraçlar ve açığa almalar ayrı bir feryadı figan alanı. Binlerce insanın kapısının tıpkı benim gibi ‘Bende o 14 maddeden hiçbirisi yok, ama ihraç edildim, açığa alındım’ diye çalındığını tahmin etmek zor değil.
Son olarak şunu söyleyeyim: (...) Bunun siyasî faturası tahmin edilenden çok daha derin olacaktır, zaten oluyor.” (Ahmet Taşgetiren, Star g., 30 Mayıs 2017)
Bu tesbitlerden sonra çok şey söylenebilir, ama sadece şunu sormakla iktifa edelim, yetinelim: Bu tablodan millete ve memlekele yarayacak bir iyilik çıkar mı?