Özgürlük Araştırmaları Derneği (ÖAD), İstanbul’da “Türkiye’de Hukuk Devleti: Sorunlar ve Tartışma Alanları” başlıklı uluslar arası bir konferans gerçekleştirdi.
Programa göre, konferansa katılanlar arasında Mustafa Erdoğan, Haşim Kılıç, Ergun Özbudun, Serap Yazıcı, Martin Loughlin, Joel Martinez, Mehmet Turhan ve Levent Köker gibi isimler bulunuyor.
Eski Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Haşim Kılıç’ın, burada, emekliye ayrıldıktan sonra yaptığı “ilk konuşma” olduğu ifade edilen konuşması tek kelime ile dikkate alınması gereken tesbitlerle dolu. Muhatapları mutlaka bu tesbitlere kulak vermeli. Kılıç’ın tesbitleri karşısında, “Bu sözler bizim aleyhimizde. O halde bunları yok sayalım” diyen siyasetçi ve yöneticiler çok şey kaybederler.
“Doğruları tekrarlamakta fayda var” prensibi gereği, Kılıç’ın tesbitlerinin bir kısmını özetleyelim:
*Geçmişte TCK’nın ünlü 163. ve 312. maddeleri kullanılarak yapılan zalimliklerin yerine, bugün başka maddeler kullanılarak insanlarımız susturulmaya çalışılmaktadır. Geçmişte yaşanmış bu örnekler hukukun bir gün herkese lâzım olacağının en tipik kanıtlarıdır. Günümüzde kamu gücü kullanılarak toplum korkutulmaya devam edilmektedir. Hukuk devletinin ‘korku devletine’ dönüştüğü bir yapı ile ülkelerin ayakta kaldığına insanlık tarihimiz şahitlik etmiyor.
*Hukuk devleti insanlık onurunun özü olan temel hak ve özgürlükleri üstün hukuk kuralları ile koruyup kuşatan, aynı zamanda sınırlarını aşan devlete haddini bildiren ve ona baş eğdiren güç diye de tanımlanabilir.
*Şüphe yok ki bu sıkıntıların yaşanmasında büyük pay; barış dili yerine nefret dilini kullanan, yanlış politikalarla gerilim üreten siyaset kurumlarımızındır.
*Özellikle son yıllarda dini, etnik ve mezhebi inanç ve düşüncelerin siyasî bir kimliğe dönüştürülerek ön plana çıkarılması çok kârlı bir siyasî rant kapısı açılmış oldu. Kimlikler üzerinden üretilen siyasî söylemler oy kazandırsa da (...) ciddî bir hukuk güvenliği sorununu ortaya çıkarmıştır.
*Toplumsal öfkeyi zinde tutarak siyasetin alt yapısını oluşturanların hukuk devleti anlayışına olumlu bir katkı sunduğu söylenemez. Tam tersinde diyalog ve uzlaşma zemini ortadan kalkmış olacağından farklı düşüncelerin doğruları ile hukuk devletinin zenginleşmesi engellenmiş olmaktadır.
*Siyasî partiler vazgeçilmez değerlerimizdir. Her derdimizin, her toplumsal sorunumuzun çaresi ve çözüm kapısıdır. Bu kapılar kapanırsa demokrasi dışı güçlerin kapılarını açmış olacağımız kesindir.
*Ancak, yüzyıla yaklaşan katı, baskıcı, dayatmacı ve vesayetçi seküler bir anlayış yerine evrensel hukukla entegre olmuş demokratik, özgürlükçü, müzakereci bir sistem kurulması beklenirken; renkleri değişmiş yeni bir vesayet odağının işgali ile maalesef karşı karşıya kaldık. Dinî, etnik, siyasî ve ideolojik bu işgallerden yargı arındırılmadıkça yargının bağımsızlığı ile tarafsızlığına ilişkin sorunlarımız yaşamaya devam edecektir.
*Adaletin vesayet odaklarından korkanlarla değil, ancak vicdan azabı çekmekten korkanların eliyle gerçekleşeceği açıktır. Hukukun yerine korkunun hakim olduğu dönemlerde aydınlarımızın tepkisizlik ve suskunluğun arkasına gizlenerek zalimlikleri savuşturma refleksi ürkütücü ve utanç vericidir.
Kılıç’ın, “renkleri değişmiş yeni bir vesayet”ten bahsetmesi özellikle dikkat çekici. Doğruları dile getirenlerin sayısının artması temennimizle...