75 milyon insanın yaşadığı Türkiye, aynı zamanda “72.5 millet”in iç içe ve çelişkileriyle birlikte yaşanan bir ülke. Bir tarafından bakılınca fakir, bir tarafından bakılınca zengin... Milyon liralık evlerde oturanlar da var, kira parasını denkleştiremeyenler de.
Elbette benzer problemler başka ülkelerde de var, ama Türkiye’de ilâve olarak başka çelişkiler de yaşanıyor. Ülkemize bir yandan bakılınca cami minareleri, bir taraftan bakılınca da ‘çirkin sokaklar’ görülebilir. Bir tabloya bakılınca üzülmek, bir tabloya bakınca da sevinmek mümkün.
Fakat ortada bir gerçek var: Her geçen gün daha fazla dünyevîleşme tehlikesiyle karşı karşıyayız. Maneviyattan ziyade, dünyevî değerlere sahip olma tuzağına düşüyoruz ya da düşmek üzereyiz. Aynı sözlerle olmasa da pek çok kişi bunu ifade edip ikaz ediyor. Diyanet İşleri Başkanlığından siyasetçilere, sosyologlardan ekonomistlere kadar; çeşitli tonlarda bu tehlikeye dile getiriliyor.
Türkiye’yi idare edenler ‘dindar bir nesil yetiştirmek’ istediklerini ifade etseler de, tam aksi bir tablonun ortaya çıktığı görülüyor. Elbette, maksadımız ümitsizlik aşılamak değil. Tam aksine bu tesbitler “Yol üzerinde tuzak var. Bu tuzağa düşmeyelim” şeklinde bir ikaz olarak görülmeli. “Tuzak yok, tehlike yok. Her şey yolunda. Düz ovada ilerliyoruz” diyerek kendimizi kandırmaya devam edersek neticede zarar edenlerden oluruz. Aksine, “Ahir zamandayız. Kıyamet alâmetlerinin ortaya çıktığı bir devirdeyiz. İmanların çalınma ihtimali yüksek. O halde tedbirimizi alalım. İman hizmetine yoğunlaşalım ve inanç ve imanlara kurulan tuzakları bozalım” diye gayret etmek durumundayız.
Hollanda’daki Radboud Üniversitesi’nde din sosyolojisi üzerine çalışan Volkan Ertit’in “Endişeli Muhafazakârlar: Dinden Uzaklaşan Türkiye” isimli kitabındaki tesbitleri değerlendiren Al-Monitor’un “Türkiye’nin Nabzı” bölümünün yazarlarından olan Mustafa Akyol, dünyevîleşme tuzağına düşmek üzere olduğumuzu ifade ederken şöyle demiş: “Bir Türkiye gözlemcisi olarak ben de (Volkan) Ertit’in savlarının çoğuna ve genel değerlendirmesine katılıyorum. (...) Geçen 13 yıllık İslâmcı iktidarın sonucunda ortaya çıkan tablo, yolsuzluk, adam kayırmacılık, kibir ve bir de çok çirkin bir İslâm-içi kavga oldu. Diyanet İşleri Mehmet Görmez’in de kısa süre önce uyardığı gibi, bugün genç kuşaklar ‘Eğer din buysa, biz o dünyada yokuz’ diyebilirler. Ve Türkiye dinden daha da hızlı şekilde uzaklaşabilir.” (www.al-monitor.com)
Muhtemelen bazıları “Hayır, hep daha iyiye gidiyoruz” diyerek bu tesbitlere itiraz edecek. Daha iyiye ve daha güzele gitmemiz gerektiği hususunda ortak bir kanaat var. Biz de hiçbir şekil ve surette ümitsiz değiliz ve olamayız. Bununla beraber dertleri, problemleri, yaraları, tuzakları görmemek de olmaz. Dertleri görecek, bilecek ve bunlara çare arayacağız. Tedavi edilmeyen yara kangren haline gelebilir. Ayrıca, iman ve küfür mücadelesinin kıyamete kadar davam edeceğini bildiğimize göre, gerçekleri anlatma gayretinden geri duramayız. Aileyi ve gençliği tehdit eden bunca tehlike ortadayken bunları görmezden gelemeyiz.
Allah’a şükürler olsun ki Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Ocak 2014 tarihli açıklamasına göre Türkiye’de 84 bin 684 cami var. O halde bu camileri dolduracak şekilde gayret etme vaktidir. Türkiye’yi idare edenler de başta müstehcenlik olmak üzere çocukları, gençleri ve aileyi tehdit eden tuzakların farkına varmalı.
Tehlike büyük olduğuna göre, gayret de büyük olmalı. Hep beraber bu tabloyu değiştirmek ve dünyayı “Cennet-âsâ/Cennet gibi bir yer” haline getirmek için yola koyulalım...