Doğu ve Güneydoğu’dan gelen haberler ‘derd’imizin tahminlerden daha büyük olduğunu ortaya koyuyor.
Öyle bir dert ki, neredeyse bir asra yaklaşmış ve biz bu derde kalıcı çare bulabilmiş değiliz. Elbette dert ne kadar büyük olursa olsun, bir çaresi vardır ve aslında bu çare de biliniyor. Ne hikmetse doğru çarelere müracat etmeyi hep erteleyip, öteliyoruz.
Yaşanan hadiseleri sadece şehit sayısı üzerinden takip etmek yetmez. Mümkün olan en kısa zamanda şehit sayılarını sona erdirecek, terörü kesin olarak bitirecek çarelerin bulunması gerekir. Bu, elbette kolay değil ama imkânsız da değil. Kalıcı çare bulabilimek için, gerçekte nelerin yaşandığını bilmek icap eder.
Mesela, bir habere göre Şırnak’ta 14 Mart 2016 tarihinde uygulanan sokağa çıkma yasağıyla birlikte başlayan hadiseler sonrasında şehri terk etmek durumunda kalan 2 bin kişi, Cizre ilçesi yolu üzerindeki Cudi Dağı eteklerinde bulunan İkizce Bölgesi’nde ağaçlardan yaptıkları çardaklarda barınıyormuş. Şırnaklılar, çocuklarının okula gidemediğini belirtip, çatışmaların bitmesini istediklerini ifade etmişler.
Şırnak’ta PKK’lıların açtığı hendekleri kapatmak için sokağa çıkma yasağı başladıktan sonra yaklaşık 90 bin kişi, şehri terk etmek zorunda kalıp köy ve ilçelerdeki akrabalarının yanına yerleşirken, bazıları da başka illere göç etmiş. Habere göre, Cudi Dağı eteklerindeki çardaklarda kalanlar, göç etmeye imkân bulamayan çocuk, kadın ve yaşlılardan oluşuyormuş.
Sadece bu hadise bile yaşanan sıkıntının büyüklüğünü görmeye yetmez mi? 2 bin kişi, küçük bir ilçe demek. Çoğunluğu çocuk, hasta ve yaşlıların oluştuğu belirtilen bu insanların ihtiyaçlarının giderilmesi bile başlı başına bir mesele değil mi? Yaz ayları neyse de, bu insanlar kış şartlarında ne yapar?
Bu problemin çözümünde silahın tek çare olarak görülmesi en büyük yanlışlardan biridir. Elbette silah da olacak, ama tek başına ve en önce değil. Askeri çareler, sosyal ve ekonomik projelerle de mutlaka desteklenmeli.
Bir yanlış değerlendirme de, neredeyse 100 yılı aşan bir problemin bir anda, bir ayda, bir yılda halledilebileceğini düşünmektir. 100 yılı aşan bir yara bir yılda tedavi olabilir mi? Bir yılda tedavi etmeye çalışanlar, netice alınmayınca “Bu yara tedavi olmaz! O halde kesip atalım” tavrı sergiliyor. Neticede yanlış üstüne yanlış yapılmış oluyor.
Yıllar önce bu meselenin ancak; suhuletle, sükunetle ve uzun dönemde çözülebileceği dile getirilmişti. Genelkurmay Başkanlığı görevlerinde bulunan bazı komutanlar bile, sadece silahlı çözümün çare olmadığını ifade etmediler mi? Daha da eskiye gidilirse, TBMM’de 2., 3., 4. ve 5. Dönem Van Milletvekilliği yapmış olan Kinyas Kartal’ın meselenin çözümü ve çaresi babında, “Şefkatle yaklaş, sev onu, başını okşa” anlamına gelecek tesbitlerde bulunduğu duyulmuştu.
Doğu ve Güneydoğu’da yaşanan sıkıntı sadece ülkemizle de sınırlı değildir. İşin içinde ‘uluslar arası ifsat şebekeleri’ de vardır. Bunu da bilmeli ve ona göre sakin, temkinli ve uzun dönemde netice alacak şekilde adımlar atılmalı.