Her fani gibi, siyaset ve devlet adamı Süleyman Demirel de vefat etti. Allah taksiratını affetsin, rahmetiyle muamele etsin inşallah.
Isparta’nın İslamköy’ünde doğan ‘çoban’ Süleyman Demirel’in; devletin her kademesinde vazife yapıp başbakanlık ve nihayetinde cumhurbaşkanlığı yapmış olması, bir yönüyle de yakın siyasî tarihimizi özetliyor. Siyasette bunca yıl kalıp da muhaliflerinin olmaması mümkün değildir. Aynı şekilde, hatasız kul olmayacağı gibi, siyasetçinin de hatasız olması eşyanın tabiatına aykırıdır. Ancak, insanlar hatalarıyla ve sevaplarıyla tartılırlar ve değerlendirilirler.
Demirel’i, son yıllarda okuduğu bazı gazete haberleriyle ve ‘yeminli düşmanlar’ın yorumlarıyla değerlendiren ve ‘sanal âlem’de fikir beyan eden gençler görüyoruz. Muhtemelen yanlış yaptıklarını önümüzdeki yıllarda daha iyi anlayacaklar. Süleyman Demirel, Türkiye için hem maddî hem de manevî çalışmalara her zaman destek olmuş bir siyasetçiydi.
Gazetecilik mesleğinden önce de merakımız sebebiyle fiilî olmasa da fikrî olarak siyaseti takip etmeye çalışırdık. Ortaokul yıllarımızda yapılan 1977 seçimlerinden itibaren meydanlara gidip siyasetçileri dinlemişliğimiz vardır. Demirel’i ve Türkiye’yi değerlendirirken sadece bugüne bakmak yanıltıcı olur. Düşünün ki 1970’li ve önceki yıllarda bir başbakan, “Bu memlekette herkes göğsünü gere gere ‘Ben Müslümanım’ diyebilmelidir” demek mecburiyetinde kalıyor ve böyle dediği için milletin teveccühünü kazanıyor. Aynı zamanda bu sözleri o gün söyleyebilmek bir anlam ifade ediyordu. Bu sözlerin yüz kat daha önemlilerini 2015’de söylemek her siyasetçinin haddi olabilir, ama o yıllarda bu haykırışı ancak ‘er siyasetçiler’ yapabilmiştir.
Süleyman Demirel, Türkiye’nin kalkınmasına, zenginliğine de her zaman harç koymuş bir siyasetçidir. Sadece Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) bile tek başına övgüyü hak eder. Son yıllarda Türkiye’yi idare edenler, GAP’ı hem unuttular, hem de unutturdular. Şaşırıp da bahsettiklerinde ise, projeyi kendileri başlatmış gibi anlatırlar.
Demirel’in; darbe ve muhtıralarla gitmesi, sonunda yine milletin reyleriyle iktidara gelmesi milletin ona gösterdiği teveccühün bir delilidir. Evren ve arkadaşlarının imza attığı 1980 darbesi, özellikle hatırlanması gereken bir darbedir. Demirel’in, 1980 darbesi sonrasında verdiği demokrasi ve hak mücadelesi de hatırlanmalıdır. Darbecilerin, siyasetçilere koyduğu ‘siyaset yapma yasağı,’ maalesef bir sivil siyasetçi tarafından da desteklenmiş ve Demirel, milleti ikna ederek, yapılan referandumda az farkla da olsa siyasî yasakların sona ermesine vesile olmuştur. Birilerini demokrasi kahramanı ilân edenler, bu tarihî gerçekleri örtebilir ve inkâr edebilir mi?
Bizim bildiğimiz ve tanıdığımız Demirel’in ayırt edici bir vasfı da, Risale-i Nur’ları ve onun müellifi Bediüzzaman Said Nursî’yi hayırla yad etmiş olmasıdır. 1990’da, o günkü DYP’nin Pangaltı’ndaki İstanbul İl Başkanlığı’nda düzenlenen basın toplantısında, o zaman Köprü'nün editörü olan Genel Yayın Müdürümüz Kâzım Güleçyüz'ün sorusu üzerine; bütün gazetecilerin ve partililerin huzurunda “Bediüzzaman’a âlim demeyenin alnını karışlarım” dediğine bizzat şahidim. Bu konudaki kanaatlerini her zaman muhafaza etmiştir. (Basın toplantısı 3 Kasım 1990 Cumartesi günü yapılmıştı. İlgili haber, 4 Kasım 1990 Yeni Asya’da yayınlandı.)
Son olarak 26 Ekim 2014 Pazar günü İslamköy’deki “Süleyman Demirel Demokrasi ve Kalkınma Müzesi”nin açılışında bulunmuş, konuşmasını dinlemiştik. Allah taksiratını affetsin. Mekânı Cennet olsun inşallah.