Umulmadık ve beklenmedik bir şekilde Risale-i Nur eserlerine hücum başlatıldı.
Gerçi ileri sürülen iddialarda yeni bir şey yok. Bayat iddiaların tamamı geçmiş yıllarda da ileri sürülmüş ve hak ettikleri cevaplar verilmiştir. Cevapları bir defa daha tekrarlamak zor değil, ancak iddiaların beklenmedik çevrelerden gelmesi garip.
Tekraren ifade etmek gerekir ki, Risale-i Nur eserlerinin aleyhinde bir hava oluşturmak, o eserleri karalamak isteyenler bu eserlerin müellifi Üstad Bediüzzaman Said Nursî hayattayken de benzer adımları atmışlardı. Risale-i Nur’un kendisi bu iddialara karşı susturucu bir cevaptır.
Neredeyse bir asır önce telif edilmeye başlanmış, sadece Türkiye’de değil, İslâm dünyasında ve dünyanın başka ülkelerinde okunan bir Külliyata iftira atmak kolay mı? İddia ettikleri hususlarda bir hakikat payı olmuş olsa, Risale-i Nur’a olan teveccüh artarak devam eder miydi? Üstelik bu eserler geçmiş yıllarda günün idarecileri tarafından mahkûm edilip yasaklanmaya çalışılmış. Bine yakın, belki daha fazla mahkemeye konu olan ve en nihayet tamamından beraat alan bir eser Külliyatına insafsızların attığı çamur tutar mı?
Geçenlerde kimin hazırladığı belli olmayan imzasız bir ‘rapor’ dolaşıma sokuldu. Tamamı daha önce ileri sürülmüş, hak ettiği cevabı almış iddialar. Tabiî ki bazı yeni ‘iftira’lar da eklenmiş imzasız olan bu rapora. Risale-i Nur’a itiraz edenlerin ‘imzasız’ raporlar yayınlaması ve iddialar ileri sürmesi haksız olduklarının başka bir delili. Bu iddiaların Diyanetle irtibatlandırılmaya çalışılması da ayrı bir tuzak gibi duruyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayınladığı Diyanet Aylık Dergi’de (Ekim 2016) yer alan bir yazıyla da Risale-i Nur’un tenkidine kalkılması tuzağın büyüklüğünü gösteriyor. Risale-i Nur’u ‘yazıldığı dönem’e hapsetmek isteyen bir anlayışla karşı karşıyayız. Ve hiç bir Risale-i Nur Talebesinin aklından dahi geçmeyen ithamlara bu eserleri ve okuyanları itham etmeye çalışmak sıradan bir davranış olmasa gerek. Bilmana yazıda deniliyor ki, Risale-i Nur iman kurtarma odaklı, (ama) dinin toplumsal ve cevval tarafını başka çalışmalara bırakmış! Yine iddiaya göre madem eserlerin telif edildiği dönemin baskıcı şartları ortadan kalktı, o halde ‘kaç-göç ortamı içinde’ risale okuma gayreti ve aşırı sahiplenme de neymiş! Böyle yapılınca Risaleler ‘dokunulmaz’ kılınıyormuş!
Evet, bu anlama gelecek mesajların verildiği bir yazının Diyanet dergisinde yayınlanması onu yayınlayanların itibarına zarar verir. Risale-i Nur rüştünü ispat etmiş bir eser külliyatı olarak ortada duruyor. İlahiyat camiasının bayat iddialara sarılması değil, o eser külliyatından istifade etmesi beklenir.
Hem ‘iman kurtarma’ meselesi basit bir mesele mi ki gençlerin ve bir bütün olarak insanların imanını kurtarmaya çalışan eserler gölgelenmeye çalışılıyor?
Kendileri bilir, ama Risale-i Nur’a sahip çıkmak ilahiyatçıların birinci dersi olmalı. Küfrün belini kıran, inkâr-ı uluhiyet fikrini kovan bir Kur’ân tefsirinden istifade etmeyen kendisi zarar eder.
Karalama çalışmaları arttığına göre, demek ki Risale-i Nur’lar daha da parlayacak. Kur’ân eczanesinden aldığı ilâçlarla günümüz insanının iman zaafını tedavi eden Risale-i Nur eserlerinin kıymetini ve değerini hepimiz bilelim. Bu değeri Diyanet ve İlâhiyat camiası da bilir ve bilmeli.