Geçen yıl yaşanan menfur 15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden bir yıl geçti ve şimdi daha sakin değerlendirmeler yapma imkânı doğdu.
Yıl dönümü vesilesiyle açıklama yapan sivil toplum kuruluşları ve uzmanlar ortak bir noktaya dikkat çekiyor: Darbe dönemlerini geride bırakmak ancak iyi işleyen demokrasi ve sağlam bir adalet sistemiyle mümkün olur.
Meselâ, Denge ve Denetleme Ağı yaptığı açıklamada şöyle demiş: “Halkın iradesi tüm demokrasilerde belirleyici unsurdur. Bu iradeyi ve onu temsil eden Meclisi devre dışı bırakmayı hedefleyen her türlü müdahalenin kabul edilemez olduğunu yineliyor, darbe girişimini bir kez daha kınıyoruz. Bunun yanında, OHAL döneminde işletilen tedbirler ve çıkarılan KHK’ların anayasaya uygunluğunun, demokrasinin yapı taşı olan hukukun üstünlüğü bakımından vazgeçilmez olduğu açıktır. (...) OHAL’in amacı doğrultusunda ve hukuk devleti sınırlarında kalması ile temel hak ve özgürlüklerin korunmasının, bu reformların nasıl hayata geçeceği ile doğrudan bağlantılı olduğunun farkındayız. Bu sebeple, değişikliklerin bir yandan denge denetleme sistemini güçlendirerek, diğer yandan da toplumun farklı kesimlerinin görüşlerini yansıtacak şekilde kapsayıcı bir anlayışla yapılması gereğine dikkat çekiyoruz. Aynı ülkede bir arada yaşayanlar olarak diyalog ve uzlaşı içinde kalmamız ve darbe başta olmak üzere her türlü antidemokratik müdahalenin karşısında hep birlikte durabilme gücü bulmamız da ancak böyle mümkündür.” (http://www.birarada.org, erişim: 16 Temmuz 2017)
İnsan Hakları ve Adalet Hareketi’nin (iHAK) basın açıklamasında da benzer noktalara dikkat çekilmiş: “OHAL kapsamında KHK’lar ile gerçekleşen idarî tasarruflarda yapılan yanlışlar, oluşturulan haksızlıklar ve bu süreçte mağdur olduğunu iddia edenler için itiraz mekanizmalarının olmaması, olanların işletilememesi gibi birçok ihlâl oluşturmaya devam ediyor. (...) Ne olursa olsun 15 Temmuz sonrası tüm idarî, siyasî ve yargısal süreçlerde hiç kimseye haksızlık yapmayacak şekilde ‘adaletin tesisi’ne gayret etmek en başta 15 Temmuz şehitlerine olan borcumuzdur. (...) Ve yine biliyoruz ki, Allah’ın razı olmadığı ‘zulüm’, razı olduğu ise ‘adalet’tir.”
Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu da 15 Temmuz’un yıl dönümü vesilesiyle yaptığı açıklamada “Neredeyse hak ve adalet aramanın kendisi suç sayılabiliyor. Her kararname, kendi mağdurlarını üretiyor” eleştirisi yapmış. Aynı açıklamada “Toplumun tüm kesimlerini, adalet ve hakkaniyet içinde yaşatacağımız bir düzeni tesis etmeliyiz. Hiçbir kişi ya da grubun, devlet gücünü kendi tekeline almasına tekrar izin verilmemelidir. İnsanlar, inancından, etnik kimliğinden, siyasî tercihlerinden ötürü dışlanmamalı, haksızlığa uğramamalıdır.(...) Yandaşlık, dalkavukluk, adam kayırmacılık; geçer akçe olmaktan çıkarılmalıdır. Ehliyet ve liyakat esas alınmalıdır” teklifleri de dile getirilmiş.
Akıllı insanların aynı delikten ikinci defa ısırılmaması gerekirken, Türkiye’nin ‘darbe yuvası’ndan neredeyse her 10 yılda bir ısırılması kabul edilebilir mi? Asıl konuşulması gereken darbe yolunun nasıl tıkanacağı değil mi? Ve bunun da ancak daha fazla hak, daha fazla hukuk, daha fazla şeffaflık ve hakikî adaletle mümkün olacağını görmek gerekmiyor mu?
Lütfen çareyi başka yerlerde aramayalım.