Dünya tarihi incelendiğinde aynı zamanda ‘darbeler tarihi’ de incelenmiş olur.
Hak, hukuk ve adaletin devre dışı kaldığı dönemler olarak ifade edilebilecek darbe dönemlerin dünya tarihi içerisinde ‘normal dönem’ler kadar yer tutması bütün insanların üzerinde düşünmesi gereken bir konudur.
Sosyolog-tarihçi İsmail Öz, dünyada 1950 yılından beri 475 askerî darbe girişiminin gerçekleştirildiğini, bunların 236 tanesinin amacına ulaştığını ve başarılı olduğunu, 239’unun ise başarısızlıkla sonuçlandığını ifade etmiş. Neredeyse her iki darbeden birinin başarıya ulaşmış olması siyasetçilerin ve sivil toplum kuruluşlarını ayrıca düşündürmeli değil midir?
Tarihçi İsmail Öz, Türkiye’de darbelerin özellikle 1950 yılı sonrası ortaya çıktığını, Osmanlı’da da 12 padişahın tahttan indirildiğini belirterek, Türkiye’de darbelerin özellikle askerî kanattan geldiğini, Osmanlı’da da aynı durumun söz konusu olduğunu, III. Selim döneminde ordudaki Batılılaşma hareketinin bunda etkisi bulunduğunu hatırlatmış. (7 Ocak 2018)
Dikkat çekilen önemli bir nokta daha var: Meselâ, dünyada 1950 yılından beri tam 475 askerî darbe girişimi gerçekleştirilirken son 50 yılda Avrupa’da bir tane dahi darbe teşebbüsü dahi olmamış. Darbeler en çok Afrika, Güney Amerika ve Orta Doğu ülkelerinde yaşanmış olması tesadüf müdür? Her fırsatta AB ile kavga eden siyasetçi ve idarecilerin hadiseye bir de bu pencereden bakması icap etmez mi?
Darbenin kötülüğünü, fenalığını ve çirkinliğini her halde anlatmaya gerek yoktur. Neredeyse darbeciler bile normal zamanlarda darbeci olmaları sebebiyle utanç duyuyorlar ve “Keşke darbe yapmasaydık” ya da “Bizi darbe yapmak için filan kişiler teşvik etti” diyorlar. Buna benzer bir ifade ve itirafı, 12 Eylül 1980 askerî darbesine imza atan Kenan Evren’den de duymuştuk. O da “Keşke darbe olmasaydı. Bizi bazı siyasetçiler ve iş adamları bu işe sürükledi” anlamına gelecek beyanlarda bulunmuşlardı.
Bütün idarecilerin şu soruya doğru dürüst cevap vermesinde fayda var: Avrupa ülkelerinde değil darbe, darbeye teşebbüs dahi olmuyorsa ve bunun yanında ülkemizde neredeyse her 10 yılda bir darbe ya da darbe teşebbüsü oluyorsa bu çelişki nasıl izah edilecek? Türkiye ne yapmalı ki darbeleri tarihe gömmeli ve bir daha hiç kimse darbeye teşebbüs dahi etmemeli? İdarecilerimiz itiraf etmekten uzak dursa da Türkiye’nin darbe tehlikesinden uzaklaşmasının yolu sağlam bir sistem kurmasına bağlıdır. Bu noktada AB ile ilişkilerin iyileşmesi ve yıllar önce tesbit edilen ‘insanî kriterler’e uyulması icap eder. Belirlenen bu kriterlerin adının değişmesiyle hakikat değişmez. Bunların temelinde sivil siyasetçilerin söz sahibi olması vardır. Tabiî ki bunu temin etmek için gerekli olan başka şartlar da vardır. Eğitimden başlamak üzere pek çok noktada ‘darbeci anlayış’ devre dışı bırakılmalıdır. Ülkemiz bunu başarabildiği ölçüde darbecilerle mücadele edebilir ve etmiştir. Yoksa eğitimde darbeci anlayış devam eder ve ‘bize bizim kriterlerimiz yeter’ denilirse bu tehlikeleri bertaraf etmek kolay olmaz. Çünkü ‘Ankara kriterleri’nin özünde; hak, hukuk ve adaleti devre dışı bırakabilen anlayış vardır.
“Son 50 yılda Avrupa’da bir tane dahi darbe teşebbüsü dahi olmamış” olması en başta Türkiye’yi idare edenleri çok düşündürmeli ve ülkemizi de “darbe teşebbüsü dahi olmayan ülkeler” arasına alacak adımları acilen atmalıyız vesselâm.