Yolsuzluk operasyonlarının üzerinden bir kaç gün eksiğiyle bir yıl geçti ki kamuoyu başka bir operasyonla çalkalandı.
“İlk dalga”da 31 kişilik gözaltı listesi var. Bir yıldan beri konuşulanlara bakılırsa ‘dalga’ların devamı da olabilir.
Hadiselere temel ölçüler penceresinden bakmakta fayda var. En başta hukuk herkese, hepimize lâzım; bunu unutamayız. Yapılanlara baktığımızda hukukî kaygılarla değil, daha çok siyasî anlayışla hareket edildiği kanaati hasıl oluyor.
Son yıllarda umumî bir hastalık cemiyeti kemiriyor. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” anlayışı ne yazık ki ağırlık kazanmış durumda. Başkasına yapılan yanlışlar karşısında susmak, haksızlıkların yaygınlaşmasına sebep oluyor. Cemiyeti tesiri altına alan bu anlayışın ağır faturaları olabilir.
Yapılan bir hata, geçmişte yapılan başka yanlışlarla savunulabilir mi?
Elbette uzun dönemde hak yerini bulur. Hiç bir yanlış, uzun süre devam edemez. Türkiye’nin her adımda hak, hukuk ve adaleti esas alması lâzım. Operasyonun ayrıntıları elbette önümüzdeki günlerde daha iyi anlaşılacak. İlk bilgilerde müşahhas suçlamalardan ziyade ihtimaller vardı. Herkes hukuk önünde eşittir ve herkese hesap sorulabilmelidir. Ancak göz altına alınanların canlı yayınlarda anlattıkları da her halde duymazdan gelinemez. En ağır ithamlarla suçlananlar, bir bakıma “Beraber dolaştık bu dünyayı” demedi mi? Bir yıl önce başbakan ya da cumhurbaşkanının uçağında seyahat edenlerin, bu kadar ağır ithamlarla suçlanması garip değil mi?
Geçen yıllarda ‘canlı savaş’lar izleyen dünya, son operasyonla da ‘canlı gözaltı’ izledi. Acaba bu görüntü Türkiye’ye ne kazandırdı? Ortaya çıkan bu tabloyu ve olumsuz kanaati düzeltmek acaba ülkemizin kaç yılını alacak?
“Öfkeyle kalkan zararla oturur” tesbitince, idarecilerin çok daha soğukkanlı, çok daha dikkatli, çok daha itinalı olması beklenir. Hele hukuku hırsa alet etmek, ülkenin huzuruna zarar verir. Türkiye, hukukun siyasete alet edilmesinin ağır faturalarını geçmiş dönemlerde de ödedi. Benzer tabloların bundan sonra da ortaya çıkmaması için hep beraber hukuk ve adalete sahip çıkılması lâzım. Bunu yapamadığımız sürece ne yazık ki sıkıntıları aşmak mümkün olmayacak.
Şartların ve kanaatlerin çok hızlı değiştiği bir vasattayız. Bir gün ak denilen şey, iki gün sonra kara olabiliyor. Bu bakımdan her konuda ihtiyatlı olmakta fayda var. Her şey gelip geçer, neticede adalet yerini bulur. Açıklanan ve ortaya konulan bilgilere bakıldığında hukuka uygun hareket edilmediği ortaya çıkıyor. “Siz bilmiyorsunuz, neler var neler” sözleri ancak belgelerle desteklenirse bir anlamı olur. Evet, bilgimiz yeterli olmayabilir; ama çarenin hak, hukuk, adalet ve şeffaflıkta olduğunu biliyoruz.
Madem her işte bir hayır var ve hadiseler neticeleri itibarıyla hayırlıdır; Türkiye’deki bu çalkantılar da uzun dönemde faydalı neticeler verecektir. Kaderin bir cilvesi olarak, ‘sermaye’nin el değiştirdiği gibi ‘suç’lar da el değiştiriyor.
Bu musîbetlerin bir sebebi de hâlâ 12 Eylül 1980 darbecilerinin millete dayattığı 1982 anayasası ile idare ediliyor olmamızdır. Çare ve çözüm şeffaflıkta, vesselâm...