Kusura bakılmasın, ama kitapların büyük bir dost olduğunu öğretemeyen bir eğitim sistemi kimseye bir şey kazandırmaz. Her gün eğitim sistemini, her vakit de kitap okumanın faydalarını konuşsak yine de zamanımızı israf etmiş sayılmayız.
Ne hikmetse ülkemizi idare edenler uzun yıllar kitaptan, kitap okuyandan, kitap satandan korkmuş ve ürkmüştür. Bunun tesiriyle bazı aileler de “Fazla kitap okuma gözlerin bozulur” benzeri sözlerden başlayıp işi “Fazla okuma, deli olursun”a dahi vardırmıştır.
Son yıllarda yeniden bazı kitaplar ve yayınevleri toplu olarak suçlu görülmüş, o yayınevlerinin imzasını taşıyan her türlü kitap ‘suçlu’ ilân edilmiş ve ‘suç aleti, suç unsuru’ olarak televizyon ve gazetelerde teşhir edilmiştir. Böyle bir adım atılmasının çok büyük bir yanlış olduğu imkân ve fırsat ölçüsünde ifade edilmeye çalışılsa da maalesef idareciler bu ikazlara kulak tıkamıştır. Aynı şekilde böyle bir uygulamaya en başında itiraz etmesi gereken yayıncılar, yazarlar ve kültür insanları da susmayı tercih etmişlerdir. Şunu ayırt edemeyen bir yayıncı, bir yazar, bir kültür insanı olabilir mi: Bir yayınevi toplu olarak suçlu olur mu? Düşünün ki bir suçlu ilân edilen bir yayınevi, sözlük yayınlamış olsun. Ya da herkesin bildiği dünya klâsiklerinden bir kitap suçlu ilân edilen yayınevinin imzasını taşısın. Sırf bu sebeple o kitap çöpe atılabilir mi? Dünya şahit oldu ki bu yanlış yapıldı ve belli başlı yayınevlerinin imzasını taşıyan hangi kitap olursa olsun kütüphanelerden ayıklandı, çöpe atıldı, imha edildi ve ‘kültür adamları’ bunlarla övündü!
Tabiî ki Türkiye’yi idare edenler belli yayınevleri ve kitapları suçlu ilân ederse vatandaş ne yapar? “Başıma bir iş gelmesin” diye her ihtimale karşı evinde bulunan kitapları en uzak çöpe atar! Nitekim böyle yanlışlar yaşandı ve bir dönem çöpler kitaplarla doldu, taştı. İnanın bu yanlışı herkes gördü ve sadece sustu... “Bu çok yanlış bir harekettir” diyen ne bir ilahiyatçı, ne bir kitap dostu, ne de bir yetkili duyuldu. Çok sınırlı sayıda bu yanlışa itiraz edenler elbette oldu, ama umumî anlamda bir “Bana ne!” tavrı sergilendiği inkâr edilemez.
Derken, bir belediyenin temizlik işlerinde çalışanlar çöplerden topladıkları kitaplarla bir kütüphane kurduklarını ilân etmişler. Çok sevindirici, ama bir o kadar da üzücü haber... Kitapların çöpten kurtarılıp yeniden kütüphaneye kavuşturulması çok iyi, ama bu durum o kitapların çöpe atıldığı gerçeğini değiştirmiyor ki? Düşünün, bu hadise Ankara’nın merkezinde, Çankaya’da yaşanıyor.
İlgili habere göre Çankaya Belediyesi Temizlik İşleri Şantiyesi, bir ilke imza atmış ve işçiler, çöp konteynırlarının yanına bırakılan kitapları biriktirerek ardından kütüphane kurulmasını sağlamışlar. Şantiyenin kütüphanesinde bağışlarla birlikte 3 bin 500 kitap yer almış. Ansiklopedilerden tarih kitaplarına kadar geniş bir yelpazede kitapların bulunduğu kütüphaneden öncelikle şantiyeyi kullanan temizlik işçileri istifade ediyormuş. İşçilerin çocukları da kendileri için oluşturulan çocuk kitapları bölümünü diledikleri gibi kullanabiliyormuş.
Çok iyi, çok güzel bir haber. Ama bu durum, 2017 yılında kitapların çöpe atıldığı gerçeğini değiştirmiyor ki! Türkiye’yi bu iklime sürükleyenler kıyamette hesabını da verirler. Ülkemiz, kitapların çöpe atıldığı yer olmaktan bir an önce kurtulmalı vesselâm.