Geçmiş günler şahittir ki, Risale-i Nur aleyhinde kalem oynatanların tamamı vicdanlarda mahkûm olmuştur.
Çünkü Risale-i Nur eserleri, Kur’ân’ın çağımıza hitap eden hakikatli bir tefsiridir. Asıl hedefi ve maksadı ‘imanları kurtarmak’ olan bu eserlere her kim hücum etmişse nihayetinde mağlûp olmuştur. Merak edenler, bu eserlerin telif tarihine bakabilir.
Eskiden olduğu gibi günümüzde de Risale-i Nur aleyhinde neşriyat yapanlara rastlanıyor. Muhtemelen, kıyamet gününe kadar da bu hal böylece devam edecek. Çünkü, dünya imtihan mahalli.
Risale-i Nur eserlerinden istifade edenler, çeşitli mahfillerden gelen bu itirazlara alışıktır. Sebebi de, benzer itirazların Bediüzzaman Hazretleri hayattayken de yapılmış olmasıdır. Üstad Bediüzzaman, talebelerini bu hususta da ikaz etmiş, bilmana ve özetle; “bu itirazlar sizin şevkinizi kırmasın, hizmet etmeye devam edin. İtiraz eden ‘hoca’ların elini öpün, duâsını alın” anlamına gelecek tavsiyelerde bulunmuştur. Bu sebeple Risale-i Nur’a karşı yapılan itirazlar karşısında, tehevvüre kapılmadan itiraz edenlere konuyu izah etmek icap eder ve öyle de yapılmaya çalışılır.
Yalnız bazı tavırlar var ki, bunların ‘hata’dan ziyade ‘iftira’ seviyesinde olduğunu da bilmek lâzım. Maalesef, şahit olduğumuz son bir örnek, ‘iftira’nın da ötesine geçmiş. Bir yazar, konu ile doğrudan ilgili olmayan bir yazısında öyle bir hataya imza atmış ki, düzeltilecek ve izah edilecek hiçbir yönü kalmamış.
Yazının, iftira bile denilemeyecek bölümü şöyle: “Daha öncesinde Türkiye’de bir dönem tehlike olarak görüldüğü için (Nedense!) Risale-i Nur basmak yasaktı! Peki Türkiye’ye Risale-i Nur nereden ve nasıl geliyordu? Nereden olacak gemilerle Amerika’dan! Bir petrol devi para verip bastırıyor, sonra da gemilerle gönderiyordu!” (Takvim g., 6 Şubat 2015)
Evet, Risale-i Nur okumak, okutmak ve yaymak özellikle ‘tek parti’ devrinde yasaktı, ama Risale-i Nur’un Amerika’da basılarak Türkiye’ye getirildiği ve bunu da bir ‘petrol devi’ ülke ya da şirketin finanse ettiği iftirası ilk defa yazılıyor. Muhtemelen bu iftirayı duyup inanan ve belki de ileriki tarihlerde tekrarlayanlar da olur!
Ne ile karıştırıldığını bilemiyoruz, ama ortada ciddî bir karışıklık var. Dolayısıyla bu beyanlara ‘iftira’ demek bile mümkün değil. Sanki bir yerde duyulmuş ve yanlış anlaşılmış bir iddia, ne hikmetse Risale-i Nur ile iltibas edilmiş... Diyelim ki böyle ciddî bir hata yapıldı. İlk fırsatta özür dilemek gerekmez mi?
İlgili ve ilgisiz bahanelerle Risale-i Nur’u karalamak isteyenlere bir defa daha hatırlatmak isteriz ki; bu tavırlar Risale-i Nur’un daha fazla parlamasına, daha fazla insana ulaşmasına vesile oluyor ve olacak. Bir asırdır meydanda olan bu eserlere çok itiraz edenler olmuş, ama söndürmeye muvaffak olamamışlar. Çünkü bu eserler, insaflı âlimlerin de itiraf ve ifadesiyle insanların akıl ve kalplerine hitap eden, onları ikna eden eserlerdir. Hiç kimse delilsiz beyanlarla bu eserleri karalayabileceğini düşünmesin.
Gerçeklerden uzak ve yakından ilgisi olmayan beyanlarda bulunanların kamuoyunda inandırıcılığı olması mümkün mü? Milletin imanını kurtarmaya vesile olan bu eserler için böyle iftiralarda bulunanların başka beyanlarına da itibar eden çıkmaz.
Temennimiz, bu iftirayı da aratacak başka iftiralarla karşılaşmamaktır...