"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Çok büyük tehlike

Faruk ÇAKIR
02 Mart 2017, Perşembe
28 Şubat 1997’de alınan ve uygulanmaya başlayan kararlar, esasta ve özde millete rağmen alınan kararlardı.

Üniversitelerde uygulanan başörtüsü yasağı başta olmak üzere, onlarca, belki de yüzlerce yasak, uygulayıcılar tarafından “Bin yıl sürecek” diye anlatıldı, ama millet bu kararları fiilen reddetti, tashih etti, düzeltti.

Üzerinden 20 yıl geçen “28 Şubat kararları” bugün de tartışılıyor. 28 Şubat kararları haksız, hukuksuz ve adaletsizdi. Maalesef günümüzde de haksız, hukuksuz ve adalete uymayan kararlarla karşı karşıyayız. Adı üstünde ‘olağan üstü hal’ var. 

Belki farkında değiliz, ama bu adaletsiz uygulamaların en büyük zararı İslâma ve Müslümanlara... Gazeteci yazar Ahmet Taşgetiren tam da bunu ifade edip şöyle demiş: “(İktidar cenahında/FÇ) ‘Biz sert, ayrıştırıcı söylemle kendi tabanımızı tahkim, konsolide edelim, seçimi kazanalım’ gibi bir yaklaşım var. Ben herhangi bir siyasî parti hüviyetinde değil, daha ötede bir barıştırıcı dilin gerekli olduğunu düşünüyorum. O İslâm ile bağlantılı kimlik de böyle bir gerekliliği önümüze getiriyor bizim. Çünkü sizin İslâm ile bağlantılı kimliğiniz bu defa size karşı tavrı, İslâm’a karşı bir tavır haline de getiriyor. İnsanlar kendisini sadece siyasî bir yapıdan dışlanmış değil, aynı zamanda bir değerler kümesinden de dışlanmış hissedebiliyorlar. Bu riski görüyorum ve ona karşı da uyarıda bulunuyorum.”

Din adına siyaset yapmanın zararları işte tam da bu noktada düğümleniyor: “Çünkü sizin İslâm ile bağlantılı kimliğiniz bu defa size karşı tavrı, İslâma karşı bir tavır haline de getiriyor.”

Böyle bir vebali kim sırtında taşıyabilir?

Taşgetiren’in dikkat çekici başka tesbitleri de var: “28 Şubat döneminde ittifaklar oluştu. (...) 28 Şubat öncesinde, 1994’lerden itibaren yerel anlamda bir iktidarla buluşulmuştu. Ve bu yerel iktidarlar İslâmî camiada bir anlamda rant ile de buluşmak gibi bir durum ortaya çıkardı. Onun getirdiği birtakım kişilik sarsıntıları oluştu. (...) Kuruluş döneminde AK Parti’de katı bir anti-Amerikancılık, katı bir Batı, Avrupa Birliği karşıtlığı söylemi yoktur. Türkiye’nin demokratikleşmesi, siyaset üzerindeki askerî vesayetin kaldırılması, v.s. gibi alanlarda AB ile ilişkiler önemsenmiştir. (...) Şimdi referandum döneminde de kucaklayıcı dilin hakim olması gerektiği kanısındayım. İnsanlar kapsayıcılığı, kucaklayıcılığı Cumhurbaşkanı’ndan bekliyor. (...) (28 Şubat 1997’de sonraki 20 yılda (...) olgunlaştık mı?) Tam normalleştiğimiz kanaatinde değilim. Farklı toplum kesimlerini dikkate aldığınızda, henüz durulmadık. Referandum kampanyasında da öfke, ayrışma, kopuşma daha ağır basıyor gibi. Ben daha ılımlı, mülayim, merhametli bir dil, farklı toplum kesimlerini kucaklayan bir dilden söz ettiğimde, kendi mahallemizde bile naif olmakla, olayı tam anlamamakla itham ediliyorum. Ama bize bu lâzım. Bu toplumun barışı içselleştirmesi, durulması lâzım. Birbirine daha merhametli gözle bakması lâzım. Yüzde 50 - 50 birbirine diş bileyen toplum kesimleri haline gelmemesi lâzım. Bunun da yeterince sağlandığı kanaatinde değilim. Siyaset dili hâlâ gerilimli bir dil. (...) Bakın, şimdi 15 Temmuz sonrası, 100 bini aşkın insan devletten ihraç edildi, 50 bine yakın tutuklu var. Mahkemeler var. Bunun yansıması kaç yıl sürecek? Görüştüğüm bir bürokrat ‘50 yıl sürer’ dedi. 50 yıl ne demek!” (Konuşan: Semin Gümüşel Güner, aljazeera.com.tr, 28 Şubat 2017)

Evet, ne demek 50 yıl? Asıl yara bu değil mi? Bu yarayı açanların ve tedavi edilmesine mani olanların hali ne olur?

Okunma Sayısı: 3672
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Özcan Erkiş

    2.3.2017 14:37:36

    (2) Dikkat çektiğiniz "çok büyük tehlike"nin galiba farkında olmayan başta iktidar cenahı olmak üzere diğer siyasiler, maalesef geçen asırda kalmış tek adamlık sistemini getirmek için, halkı "evetçi-hayırcı" cephelere bölmek yetmiyor gibi, olmadık itham, suçlama, etiketleme, yaftalama argümanlarıyla milletin arasına fitne tohumları ekmektedirler. Bu nifak tohumlarının bir vakit sonra neşv ü nema bulacağı muhakkaktır. Hatta tezahürlerini görüyoruz bile. Öyleyse neden bile bile nifak tohumu ekilmektedir, buna bakmak lâzım. Basit bir siyasi menfaat temini olamaz. İstikbale mâtuf bir proje olma ihtimali olamaz mı? Öyle ya 50 yılda kapanacak bir yarayı kendi elimizle açmanın mânâsı nedir?...

  • Özcan Erkiş

    2.3.2017 14:23:14

    Sayın Çakır, teşekkürler. Açılan toplumsal ve derin bir yaradan bahsetmişsiniz. Tedavisi "50 yıl" (yarım asır-öe) sürecek bir yara. Bu millete ve emeğine yazık değil mi? Ve bunun vizr ü vebâli ağır olmaz mı? Failleri haşrin Mahkeme-i Kübrâsında hesaptan kaçabilirler mi? Yaşadığımız haksız, hukuksuz, adaletsiz mağduriyet sürecinin elbette bir evveliyatı ve arka plânı vardır. Fakat ya kendisi "dindar" zannedilen şu iktidarın 15 Temmuz ve OHAL ile zirve yapan hukuksuz ve antidemokratik icraatlarına ne diyeceğiz? Din,iman ve dindarlık ile te'lif edilen, uyuşan, bağdaşan bir ciheti var mı? Yaşanan toplumsal travma, sebep olunan toplumsal vicdani tefessüh,bozulma, çürüme kimlerin eylem ve söylemleri ile ivme kazandı diye sorgulanmalı. Maalesef din adına siyaset yapan ve dini siyasetine alet yapan bir iktidar, kitlelerin bırakın dindar olmasını, dinden soğumasına ve hatta dine ve dindara adavet eder hâle gelmesine sebebiyet verdiler. 28 Şubat'ıuzaklarda aramayalım. Şu an yaşıyoruz zaten.

  • serdar

    2.3.2017 03:30:07

    28 Şubat soğuğu ile 15 temmuz sıcağı arasında donan ve yanan bir ülke var.Atalar taş yerinde ağırdır diyor.Sayın taşgetiren doğrular görmüş ama iş işten maalesef geçmiş.yasak meyveyi Yiyen ve 40 yıl başını kaldırmadan tövbe eden Hz.Adem (a.s) ın tövbesinden 100 kat daha fazla tövbeye ihtiyacımız var.Dünyayı kaybettik ahiretimiz de kaybolmasın ve doğruları taşlamayı bırakalım sayın taşgetiren

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı