Türkiye bir gün Avrupa Birliği’ne tam üye olursa, o güne kadar yaşananlardan bir değil birkaç ‘film’ çıkar. Şaka değil, yarım asırlık bir maceradan bahsediyoruz. Türkiye’den çok sonra AB üyeliğine niyet eden ve yola çıkan ülkeler tam üye olabildi. Ülkemizin ne zaman tam üye olabileceği yüz puanlık soru olarak karşımızda duruyor.
Geldiğimiz nokta itibarıyla “AB’ye üye olunsun mu olunmasın mı?” sorusu pek tartışılmıyor. Ekseriyet, AB’ye üye olmanın ülkemize fayda getireceği kanaatinde. Elbette bu üyeliğin bazı mahzurlu noktaları da olabilir, ancak toplam faydanın ‘zarar’dan çok olduğu belli.
AB’ye üyelik noktasında itiraz edenlerin bir kısmı maddî sebepler, bir kısmı da manevî sebepler gösterebilir. Ancak dünya bir ‘köy’ haline geldiğine göre AB ülkelerinden ya da dünyanın başka ülkelerinde var olan ‘kötülük’lerin sınırlarımızdan girmesi ya da girmemesi AB üyeliği ile sınırlı değil. Yani, AB üyesi olmadığımız halde her türlü fenalık sınırlarımızdan geçebileceği gibi, AB üyesi olduğumuz halde kendimizi korumamız da mümkündür. Şu ana kadar dünyada var olup da sınırlarımızdan girmeyen, giremeyen hangi fenalık kalmış? Dolayısıyla muhtemel AB üyeliği sonrasında, şu an için sınırlarda bekleyen bazı iyilik ve güzelliklerin; meselâ hak, hukuk ve adalet uygulamalarının ülkemize girmesi mümkün olur. Sloganlaştırırsak; ezanımızla, camimizle, minaremizle, inancımızla AB’ye tam üye olmamız mümkündür ve Türkiye bunu yapabilir...
Türkiye’yi idare edenler istikrarsız açıklamaları sebebiyle, AB’ye üyelik noktasındaki kamuoyu desteğinin azaldığı bir gerçek. İkide bir, “Kopenhag Kriterleri olmasa da olur, Ankara Kriterleri der yolumuza devam ederiz” benzeri beyanlar AB’ye üyelik arzusunu frenliyor. Ayrıca bu beyanlar, bütün kabahati AB yöneticilerine yüklüyor. Elbette AB yöneticileri arasında Türkiye’nin üye olmasını istemeyenler de vardır. Fakat kabahatin büyüğünün bizdeki idarecilerde olduğunu görmek lâzım. Aradan bunca yıl geçtiği halde Türkiye’nin hâlâ darbe anayasası ile idare ediliyor olması bile başlı başına bir engel. AB muktesebatına uymayan onlarca, belki de yüzlerce kanun var. Üyelik yolundaki bu ‘taş’ları bir kenara atmadan ilerlemek mümkün olabilir mi?
Neyse ki, Hazine Müsteşarı Vekili, endişeleri kısmen gidermek adına, “AB üyeliği Türkiye gündeminden düşmedi. AB mevzuatına en hızlı uyum sağlayan ülkelerden biriyiz. AB perspektifi hükümet tarafından da sık sık vurgulanıyor. Politik blokajlar kalktığı zaman Türkiye 1,5-2 yıl içinde AB’ye tam üye olabilir” demiş.
İstanbul’da düzenlenen “Türkiye’nin Deneyimleri Uluslararası Konferansı”nda konuşan Polonya Ulusal Bankası Yönetim Kurulu Üyesi Pawel Samecki de, Türkiye’nin AB hedefine işaret ederek, gelecek 10 yılda Türkiye’nin AB üyeliğinin kutlanıyor olabileceğini söylemiş. (AA, 10 Aralık 2014)
Türkiye’yi idare edenlerin, “AB üyeliği Türkiye gündeminden düşmedi” demesi elbette önemli. Ancak bu gündemi canlı tutmak ve ileriye götürmek gerekir. Bahsedilen, “politik blokajlar”ın kalkması biraz da Türkiye’nin gayretine bağlı değil mi? “AB’ye küstük. Üye olmasak da olur” tavrı sergileyerek bu yolculuk hedefe ulaşabilir mi?
AB üyeliği noktasında “Çoğu gitti azı kaldı” müjdesi vermeyi çok arzu ederdik, ama hal ve gidiş bu arzuyu desteklemiyor. İçerden ve dışardan engellemeler söz konusu. İnşallah bu engeller devre dışı kalır ve ülkemiz hak, hukuk ve adalet yolundaki yolculuğunu tamamlar. Bunun için duâcı olalım...