Hak, hukuk ve adalet kavramları ne ölçüde bilinir ve sahip çıkılırsa o nisbette dertlerimizi de geride bırakabiliriz. Aksi hâlde adaletsizlik bataklığına düşme ihtimâli vardır.
Tabiî ki bu kavramları sadece slogan olarak kullanamayız. Kendimize karşı da âdil olmak gerekir. Bu mesele o kadar önemlidir ki her gün tekrar edilse yeridir. Bediüzzaman Hazretleri’nin bu husustaki tesbitlerinden biri şudur: “Evet, bir millet cehâletle hukukunu bilmezse, ehl-i hamiyeti dahi müstebid eder.” (Münâzarât, s. 28)
Maalesef ülkemiz ve İslâm dünyası ‘hukukunu bilme’ noktasında iyi bir imtihan verememiştir. Başka pek çok gerekçe ile birlikte İslâm ülkelerinde hüküm süren istibdâdın bir sebebi de insanların fıtraten sahip oldukları hukuku bilmemeleridir. Hakkımızı, hukukumuzu bilmememizin sebebi de cehaletimiz. Bu sebeple olsa gerek cehalet, en büyük üç düşman arasında sayılmıştır. (Diğer ikisini de hatırlayalım: Zarûret ve ihtilaf.)
Anlaşılan, hakkı ve hukuku bilme meselesi sadece ülkemizin gündemiyle sınırlı değil. İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’nin (İZÜ) ev sahipliğinde düzenlenen ve İslâm dünyasının meselelerinin konuşulduğu toplantıya katılan Oxford Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Tarık Ramazan şöyle demiş: “Burada, ülkenizde şartları yerine getirmeniz, müdahil olmanız lâzım. İslâmda milliyetçilik yoktur ya da dar, kısır bir aidiyet fikri yoktur. Ülkenizi elbette seveceksiniz, ama bütün İslâm ümmetinin de eleştirel olması gerekir. İnsanlar hapishanedeyse ve orada olmamaları gerekiyorsa o zaman söylemeliyiz, işkence görüyorlarsa o zaman dile getirmeliyiz. Ayağa kalkmalıyız, özgür olmalıyız. Özgür olmak başkasının aleyhinde konuşma özgürlüğü değil. Kendimize karşı özgür olabilmek, kendi hükümetimize karşı özgür olabilmek, diğerlerine karşı özgür olabilmek. Her zaman cesarete sahip olmalıyız. Eğer cesaretli Müslümanlar olmazsak, ümmet kavramı yeniden canlanmayacaktır.” (DHA, 11 Ekim 2017)
İslâm dünyasının yapması gereken şey, yanlışlara uygun lisan ile itiraz etmek olmalı. Zaten bu tavır, insanların hakkını ve hukukunu bilmek anlamına gelmez mi? Dr. Tarık Ramazan’ın cesaret hatırlatması da en az hakkı, hukuku bilmek kadar önemli. Tabiî ki ‘cahil cesareti’ değil. Aksine hakkı ve hukuku da bilen bir cesaret lâzım.
Hadiseye bu pencereden bakılınca bir bütün olarak İslâm âleminin cehaletle yüz yüze bırakılmasının çok büyük bir ‘ifsad şebekesi plânı’ olduğu söylenebilir. Cehalet yaygın olmasa müsbidler İslâm dünyasını işgal edebilir miydi?
Çare ve çözüm, üç büyük düşman olarak ilân edilen ‘cehalet, zarûret ve ihtilâf’a karşı; ‘san’at, marifet ve ittifaka sarılmaktan geçer. İşte yine geldik eğitim durağına. Türkiye gibi İslâm dünyasına örnek olabilecek bir ülkenin eğitim sistemiyle her gün oynanması düşündürücü değil mi?
Cehaleti dünyadan kovmak için bugünden sağlam adımlar atmak gerekir. Türkiye ve İslâm ülkeleri başta olmak üzere bütün dünya ülkelerine; hakkını ve hukukunu bilen akıllı cesur insanlar lâzım.