Son aylarda ve yıllarda yapılan bazı uygulamalar millet vicdanında derin yaraların açılmasına sebep oluyor. “Su gider kum kalır” misali bu tartışmalardan geriye çok büyük bir enkaz kalacak. Ve bu enkazı kaldırmak, memleketimizi normale çevirmek epey zaman alacak.
İyilik zannıyla yapılan fenalıklardan biri de toptancı anlayışla iyi ve kötüyü birbirinden ayırmadan kitleleri itham etmektir. Şunu da unutmamak lâzım ki ‘imam’ bir yanlış yaparsa ‘cemaat’in bin yanlış yapma ihtimali vardır. Tabiî ki bu tesbitin aslı farklıdır ve her halde hatırlatmaya ihtiyaç yoktur.
Aktüel tartışmaların en büyük faturasını yine geniş kitleler ödemek üzere. Her hadiseye siyasî pencereden bakanlar düne kadar dost bildiklerine artık başka gözle bakıyor. Elbette genelle yapmak doğru olmaz, ama camilerdeki vaazlarda bile ‘cemaatler’ itham edilmeye başlandığına göre işin sonu nereye varır?
Geçen yıl bu vakitlerde bir camide Cuma namazı kılarken imam efendinin uygun olmayan üslûplarla sağı solu itham etmesine şahit olduk. Siyasetçilerin üslubunu hatırlatan o beyanları cami cemaatini olumsuz etkilediği belliydi. Nitekim namaz çıkışı sohbet eden iki kişi caminin hemen yanındaki Kur’ân kursu ve yurt binasını göstererek “Sıra bunlarda. Bunların da dağıtılması lâzım” diyordu. Bunu söylediği kişi de emekli bir imam hatipti! Düşünün, Cuma namazını kılan ve camiden çıkan bir kişi hem de bu sözleri emekli bir ilahiyatçıya söylüyor. En az onun kadar dikkat çeken bir nokta da bu sözleri dinleyen emekli imam hatip, itiraz etmiyordu.
İşlerin bu noktaya geleceği dünden belliydi, ama siyasî anlayışlar gerçekleri perdeliyordu. Geçen gün benzer bir hale İstanbul’da şahit olduk. Namazı aynı safta kıldığımız bir iman ehli, daha camiden çıkmadan bütün dini cemaatlerin adını zikrederek “Ben devletin yerinde olsam bütün cemaatleri dağıtırım, kapatırım. Bütün yetkileri Diyanet’e veririm” dedi. Hemen yanındaki arkadaşı da “Ne kapatması hepsini yok etmek lâzım” anlamına gelen çok daha fena sözler söyledi. Uygun lisan ile “Etmeyin, yapmayın. Bu beyanlar Türkiye ve dünya gerçeklerine uymaz. Bu anlayıştan millet zarar görür” demeye çalıştıysak da kanaatlerinde ısrar ettiler.
Peki camide cemaatle namaz kılan insanlara ne oldu da bu kanaatleri beyan eder hale geldiler? Türkiye’yi idare edenler bu hal ve gidişten memnun mudur? Bu tartışmalar uzun dönemte Türkiye’ye zarar vermez mi? Ve açılan bu yaralar ne zaman ve nasıl tedavi edilebilir?
Dini yapılarda problemler olabilir, ama buna karşılık tamamını itham edici bir dil ile hadiseye yaklaşmak haklı görülebilir mi? İyi ile kötüyü birbirinden ayırmak lâzım geldiğini kim anlatacak? İnsanlara doğruyu göstermek gerekirken toptancı anlayışla bir kişinin ya da bazı kişilerin hatalarını genele yaymak ne derece doğrudur?
Siyasetçilerin kendi menfaatleri icabı yaptıkları konuşmalar ve sınıflandırmalar cemiyet bünyesinde derin yaralar açmaktadır. Bu yanlış kanaatlerin cami cemaati içinde yaygınlık kazanması hayra alâmet değildir. Bu tavrın yanlış olduğu er ya da geç anlaşılır, ama inşallah o zaman geç kalınmış olmaz.
İnanın cemiyet bünyesinde açılan bu yara, bu güvensizlik, bu itham furyasının tedavi edilmesi ‘kanser’ tedavilerinden daha zor olacak. Yeni yaralar açma gayretleri sona ersin ve bugünden itibaren hep birlikte bu derin yarayı tedavi etmeye başlayalım...