Herkesin bildiği gibi İslâm’ın ilk emri ‘Oku!’dur.
Mühim emirlerden biri de ‘kavl-i leyyin’ kullanmak; yani, ‘yumuşak söz, sert olmayan söz, enaniyetli olmayan söz’ ile meseleleri anlatmaktır. Günümüz siyaseti bu ‘emir’e uymayarak maalesef en başta kendi ayağına balta vurmuş oluyor.
Hemen ifade edelim ki, ‘üslûp imtihanı’ sadece siyasilerin kaybettiği bir imtihan değildir. Bu noktada en dikkatli olması icap eden ‘ehl-i din’ de ‘yumuşak lisan’ı devre dışı bırakmış durumda. Aynı kıbleye dönen, çoğu zaman aynı kaynaktan beslenen mü’minler, sert üslûplarla ‘budama’ yapabiliyor.
Siyasetçilerin ve idarecilerin üslûplarının sert olması elbette daha yaralayıcı oluyor. Çünkü onların sert üslûbunu kendilerine ‘fetva’ olarak gören taraftarları, kraldan daha kralcı tavırlarla tamiri zor tahriplere sebep olabiliyorlar.
Hal ve gidiş böyle olmakla beraber, büyük bir çoğunluğun bu durumdan şikâyetçi olduğu da başka bir gerçek. İkiden ikiye kiminle konuşsanız, siyasetteki üslûptan şikâyet ediliyor. Nitekim, Başbakan Davutoğlu’nun Ankara’da düzenlediği sivil toplum kuruluşu temsilcileri toplantısına katılan STK temsilcileri de siyasetçilerin sert ve kırıcı üslûbundan yana şikâyetlerini dile getirmişler.
Çankaya Köşkü’ndeki kabule/toplantıya katılan Van Ticaret ve Sanayi Odası (Van TSO) Yönetim Kurulu Başkanı Necdet Takva, toplantıda yaşananları şu ifadelerle anlatmış: “Toplantıda, TSO adına söz hakkı aldım. Öncesinden ana başlıklar belirlemiştik. Bu ana başlıklar altında Çözüm Süreci endeksli bir yaklaşım ve sürecin devamına ilişkin yeni yöntemlerin kullanılmasıyla ilgili talepler sunuldu. (...) Çözüm Süreci’nin bir plana, stratejiye ve pakete dönüşmesini doğru bulmadığımızı ifade ettik. Terörle mücadele planı, bir huzur ve güvenlik planı üzerinden daha küçük ölçekte ele alınarak çözülemeyeceğine dair kanaatimizi paylaştık. Bu planda ne, nasıl olacaksa, bunun mutlaka ortak bir dille dile getirilmesine duyulan ihtiyacı ifade ettik. Ortak bir yumuşama dili oluşturulmaz ve üslûp değiştirilmezse bu bizi başarıya götürmez. Birlik ve beraberlik içinde, demokratik bir Anayasa çerçevesinde, hak ve özgürlüklerin korunduğu bir birlikten yana olduğumuzu dile getirdik.”
MÜSİAD Van Şube Başkanı Kerem Baynal da toplantıyı şöyle özetlemiş: “Umudumuz bir an önce barışın ve huzurun yeniden bu topraklara gelmesidir. Özellikle siyasilerin üslûplarını değiştirmeleri gerektiğini ve barıştan yana bir tavır takınmaları gerektiğini söyledik. Taleplerimiz bunlardan yanaydı. Çünkü toplumumuzun buna ihtiyacı var.”
Van TSO ve MÜSİAD Van başkanlarının bu beyanları, Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu ‘kavl-i leyyin/yumuşak söz’e ne kadar muhtaç olduğumuzu hatırlatmış olması bakımından önemlidir. Tecrübeli büyüklerimizin “Tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır” dediğini de bildiğimiz halde ısrarlı bir şekilde ‘acı,iğneleyici, kırıcı dil’ kullanmamızı izah etmek mümkün mü?
Bazıları sert sözlerle sahip olduğu mevki ve makamları daha sağlam hâle getirmiş olabilir. Şahıslar için faydalı görünse bile, umumî anlamda sert sözlerin hiç kimseye faydası olmaz. Bugün faydalı gibi görünse de, uzun dönemde zarar verir. Sert ve kırıcı sözler yerine yumuşak sözleri tercih etmek lâzım. Birbirimizi kavl-i leyyin ile, ‘yumuşak dil’ kullanma noktasında ikaz edelim.