Türkiye’yi idare edenlerin bir hatası da, tarımı hafife alıp, arazileri inşaat şirketlerinin emrine vermek oldu.
“Patates tarlalarından otomobil fışkırıyor” diyerek millet olarak sevindik; ama gerçekte bu sevinç kursağımızda kalmak üzere.
Elbette, tarımın ve üretimin ‘ikinci sınıf’ muamele görmesi sadece ülkemizin meselesi de değil. Avrupa’da başlayan bu akım, Türkiye’yi de etkisi altına aldı. Tek fark, Avrupa’nın ya da diğer dünya ülkelerinin; gittikleri yolun yanlış olduğunu görmeleri ve geri adım atmalarıdır. Bizde ise, hâlâ bu yanlış anlayış hükmediyor.
Tarımın ve üretimin basit görülmesi, verimli arazilerin binalarla doldurulması sadece idarecilerin kabahati de değildir. Yüzlerce, belki de binlerce ‘aydın,’ yaptıkları araştırma ve açıklamalarla idarecileri bu yola sevk etti. “Tarımı bırak, inşaata bak” sloganı en üst perdeden seslendirildi ve idareciler de bu modaya uydu. Nihayetinde geldiğimiz noktada ne doğru dürüst sanayileşebildik ne de verimli tarım arazileri koruyabildik.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, tarım arazilerinin geri dönüşü olmayan bir şekilde elden çıktığına dikkat çekerek şöyle demiş: “İşlenen ve uzun ömürlü bitkilerle kaplı kişi başına düşen arazi miktarı, nüfus artışının da etkisiyle 1990-2014 döneminde kişi başına 4,9 dekardan 3,1 dekara indi.”
Üstelik, Türkiye’de 1945 yılından bu yana gerçek anlamıyla kutlanmasa da “Topram Bayramı” varmış. [4760 Sayılı Topram Bayramı Kanunu şöyle: Kabul Tarihi: 15/6/1945. Madde 1 - Çiftçiyi Topraklandırma Kanununun kabul edildiği 11 Haziran tarihini takip eden Pazar günü her yıl Toprak Bayramı olarak kutlanır. Madde 2 - Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. Madde 3 - Bu kanunu Bakanlar Kurulu yürütür.]
Bu kanuna göre 14 Haziran 2015, yani dün, ‘Toprak Bayramı’ olarak kutlanmış olmalıydı. Ancak ‘toprak’ meselesinin gündeme geldiğine şahit olunmadı. Topraklarımızın erozyon sebebiyle denizlere taşınması, verimli arazilerin inşaat ‘kule’leriyle dolması, çevre kirliği gibi meselelerin gündem maddesi olduğuna şahit olan var mı? Ya bu ‘bayram’ iptal edilsin, ya da gereği yapılsın.
Toprağın faydalarını anlatacak değiliz. Sadece hayatta olduğumuz sürede değil, vefat ettiğimizde de toprağa muhtacız. Yeri geldiğinde ‘para’mız para etmezken, ‘toprak’ para eder. Diğer dünya ülkeleri gibi erken dönemde sanayileşip toprağımızı öldür(e)mediğimiz için kısmen şanslıyız. Avrupa ülkeleri, daha fazla üretim için kimyasal ilâçlarla toprağı öldürdüler, şimdi öldürdükleri toprak başında göz yaşı döküyorlar. Biz ise, topraklarımızı fabrikalara kurban vermediysek de, inşaat şirketlerine, yüksek kulelere, yeni ‘şehir’lere feda ettik. Verimli topraklarda kulelerin yükselmesinin de bir faturası vardır; ama bugün, ama yarın o faturayı ödemek mecburiyetindeyiz.
Bu arada, TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar’ın açıklamalarından; Birleşmiş Milletler’in 2015 yılını “Uluslararası Toprak Yılı” ilân ettiğini de öğreniyoruz. Dünya ülkeleri toprağına sahip çıkmak için yarışırken, bizim tam tersini yapmamız akıl kârı mıdır?
Verimli tarım topraklarımızı inşaat kulelerine feda etmeden önce bin defa düşünmek durumundayız. Geç olmadan uyanalım ve ekmek gelen topraklarımızı heba etmeyelim.