Yolsuzluk ve usûlsüzlük iddiaları gündemden düşmüş değil. Dört eski bakan hakkındaki iddiaları soruşturan Meclis Komisyonu, eski bakanların ‘Yüce Divan’a sevkine gerek olmadığı kararına varmış. Acaba yolsuzluk ve usûlsüzlük iddiaları bu şekilde kapatılmış oldu mu? Kanaatimizce bu tartışmalar bitmiş değil, bitmesi de mümkün görünmüyor.
Elbette bu ciddî iddiaların ayrıntılarını bizim bilmemiz mümkün değil. Fakat, ortada gizlenmesi mümkün olmayan bir gerçek var: 4 bakan, yolsuzluk iddiaları dolayısıyla görevden ayrılmış durumda. Madem bu iddialar asılsız ve temelsizdi, o halde bu 4 bakana haksızlık yapılmış olmaz mı? İnsanları haksız yere görevlerinden almak da bir adaletsizlik değil mi? Hem de böyle ciddî iddialar sonrasında...
Adalet sisteminde elbette arızalar vardır, ama bu arızaları gidermekle vazifeli olanların; sistemden şikâyetçi olmaları inandırıcı değil. Türkiye’yi idare edenler ‘Yüce Divan’a/ Anayasa Mahkemesine güvenmiyorsa; “Türkiye’de idare edilenler” adalete nasıl güvensin?
Tekrarlamakta fayda var: Her mahkeme gibi ‘Yüce Divan’da adaletsizliklere imza atabilir ve nitekim geçmiş yıllarda bunun çok misalleri vardır. Bunları ifade etmekle mahkemelerin geçmişte ve muhtemelen gelecekte atacakları yanlışları sahiplenmiş olmuyoruz. Ancak Türkiye’yi idare edenlerin vazifesi; adalet sisteminden şikâyetten önce bu sistemi düzeltmek olmalıdır.
4 bakanın, yargılanmadan temize çıkarılmak istenmesi millet vicdanında makes bulmaz. Bu kararı savunanlar, “Millet bu meselede kararını verdi. İddialar ortaya atıldıktan sonra yapılan seçimlerde iktidar partisi vatandaşın desteğini aldı. O halde bu iddialar doğru değil, bakanlar suçsuz” demeyi tercih ediyor. Belki bu tesbitler kulağa hoş gelir, ama yanlıştır. Çünkü bu konuda karar vermek milletin vazifesi değil, adalet sisteminin vazifesidir.
Anlaşılan, idarecilerimiz eskiden beri yapılmakta olan bir yanlışı tercih ettiler. Yani, ‘kir’leri ‘halı’nın altına süpürerek örtmeyi, problemi ötelemeyi seçtiler. Herkes bilsin ki mevcut hal ve gidiş, yani bu ‘halı’ bu kadar iddia ve ‘kir’i örtmeye yetmez. Öyle bir an gelir ki, yıllardan beri ‘halı’nın altına süpürülerek örtülen bu ‘kir’ler dışarıya taşar...
Türkiye’yi idare edenler ciddî bir açmazın ve çıkmazın içine sürüklenmiş vaziyetteler. 4 bakanı Yüce Divan’a havale etmek de etmemek de onlar açısından kayıp demektir. Bugün için 4 bakanı kurtarmış gibi görünseler de, bir bütün olarak gelecek yıllarını kaybetmiş sayılırlar. Sandıklar milletin önüne geldiğinde bu meseleler yeniden gündeme taşınır ve millet sorar: Bu iddialar doğru değilse 4 bakan niçin istifa etti/ ettirildi? Doğru ise niçin adaletten kaçırıldı? “Milletimiz unutkandır, yarın bunları unutur” demeyin. Unutan da olur, ama unutmayanlar da çıkar.
Bu iddiların tamamı bir yana bırakılsa bile, adalet sisteminin içine sürüklendiği durum Türkiye’nin en birinci meselelerinden biri haline gelmiştir. Bu kadar itiraz ve şüphenin toplandığı bir sistemden adil kararların çıkması zor değil mi? El birliği ile adalet sistemini bu durumdan kurtarmak gerekir. Bakanların, başbakanların güvenmediklerini ilân ettikleri bir adalet sistemi ile Türkiye’nin ileriye gitmesi ne kadar mümkün olur? 4 bakanı, dolayısıyla mevcut iktidarı korumak için gösterilen gayretten daha fazlası; Türkiye’nin itibarını ve geleceğini kurtarmak adına sarf edilmesi gerekmez mi?
Bu halı bu kadar kiri örtmez, bu iddialar burada bitmez...