Medyanın her geçen gün biraz daha güven kaybettiği her halde inkar edilemez.
Geçmiş yıllarda bir haber verilirken itiraz edenlere “Gazetede okudum” denilirdi ve bu beyan insanların o habere inanmasına yeterdi. Son yıllarda ise “Şöyle bir hadise olmuş, gazetede okudum” demek o haberin inandırıcı olmasına maalesef yetmiyor. Tabii ki burada kabahati gazete haberlerine inanmayanlara değil, haberciliği bu duruma düşüren ‘bir kısım gazeteciler’e kızmak gerekir.
Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) Başkanvekili Mehmet Yılmaz da gazetelerin haber dilinde yana şikayetçi olduğunu ifade eden bir açıklama yapmış. HSK Başkanvekili Yılmaz, adli soruşturmanın sürdürüldüğü veya yargılama süreci başlamış olayların haberleştirilirken, daha özenli davranılması gerektiğini hatırlatmış.
Yılmaz, özellikle adli soruşturmanın sürdürüldüğü veya yargılama süreci başlamış olaylar haberleştirilirken daha özenli davranılması gerektiğine dikkat çekerek şunları da ilave etmiş: “Yürüyen dava ve yapılan soruşturmalarla ilgili doğru bilgilere sahip olmadan, hukuk konusunda yetkin biri ile istişare etmeden yapılacak yayının, tarafsız olması gereken yargı görevlilerini farklı şekilde etkileyebileceği unutulmamalıdır. Aksi halde gerçeğin aydınlatılmasına yardımcı olma, toplumu bilgilendirme çabası taşıyan haber, çok ters bir amaca da hizmet edebilecek, yargıya duyulan güven duygusunun haksız yere sarsılmasına, yargı görevi yapanların gereksiz yere suçlanmasına töhmet altında bırakılmasına yol açabilecektir.” (AA, 23 Eylül 2017)
Burada dikkat çeken hususlara ne gazetciler, ne siyasetçiler ve ne de hukukçular prensip olarak itiraz etmez ve edemez. Ancak iş uygulamaya geldiğinde herkes tekrarlanan bu yanlışlar karşısında seyirci olmayı tercih ediyor.
Nasıl ifade edilirse edilsim bu mesele çok önemlidir. Medyadaki haberleri elbette öncelikle okuyucu değerlendiri, ama okuyucunun da yalan bombardımanı sebebiyle hakikati keşefetmesi, yalan ile doğru birbirinden ayırması kolay değildir. Mesleğimiz icabı haberleri tahkik etmek gerektiğini her defasında ifade etmeye çalışıyoruz. Gazetelerin ‘üçüncü sayfa haberleri’ diye adlandırılan haberleri o kadar abartılı o kadar ‘yalan’ olabiliyor ki ciddi haberlerin inandırıcılığı da kalmıyor.
Hele hele hukuki haberler tam bir facia. Bir kişi göz altına alınsa hakkında hemen hüküm veriliyor ve en ağır ithamlarla karşı karşıya kalıyor. İşin hakikati daha sonra anlaşılsa bile yanlış bilgiyi düzeltmek neredeyse imkansız.
Bazı dönemler var ki yalan ve yanlış haberleriyle özellikle öne çıkar. Mesela yakın geçmişte 28 Şubat süreci böyle bir dönemdi. Bazı gazeler belli maksatlarla insanları fişlemek ve afişe etmek için haberlere imza atarlardı. Talimatla yazıldığı anlaşılan haberler gazete manşetlerini süslerdi.
Son aylarda da habercilik noktasında tersinden bir 28 Şubat anlayaşına şahit olunuyor. Mahkeme önüne çıkmadan gazete haberleriyle mahkum ilan edilenler mi ararsınız, ‘suçlu’ bir kişinin eşi, dostu ya da akrabası olduğu için peşinen suçlu kabul edilenler mi ararsınız...
Medyanın mevcut hali ve dili kabul gören bir dil değildir ve olmamalıdır. Bu dil en başta medyaya zarar veriyor. Keşke haklı ikazlar dikkate alınsa da haber diline, hakka, hukuka ve adalete sahip çıkıp saygı göstersek...
Bizi bu yalan, yanlış, haksız, insafsız, birinin hatasıyla başkasını da suçlu ilan eden haberler mahvetti...