Türkiye’nin 12 Eylül 1980 darbecileri tarafından hazırlanan bir anayasa ile (1982 Anayasası) idare ediliyor olması en büyük yanlışlardan biridir ve bu anayasa daha iyi bir anayasa ile değiştirilmek durumundadır.
Ancak 10 Aralık 2016 tarihinde TBMM’ye sunulan değişiklik paketinin arzu edilen bir değişiklik olduğunu söylemek zor. En başta kısmi bir değişiklik yapılıyor ve getirilmek istenen sistemin daha büyük dertlere sebep olacağı uzmanlarca da ifade ediliyor.
Mevcut hava ve yol şartları sebebiyle suskunluk tercih ediliyor olsa da ciddi itirazlar ileri sürenler de var. Mesala, Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Artuk Ardıçoğlu, MHP’li milletvekillerine elektronik postayla gönderdiği mektupta “Türkiye Cumhuriyeti’nin, tek bir siyasi partiye ve onun başındaki tek bir kişiye emanet edilemeyecek denli güçlü ve köklü” olduğu belirtilerek “Bu gücün her defasında ehil kişilerce kullanılacağı güveni ile geleceğe yönelik bir sistem kurulamaz. İnsanlık tarihi, niyetlerinden bağımsız olarak kontrolsüz gücü ele geçirenlerin yarattığı trajedilerle doludur” demiş.
Dikkat çekici bir itiraz da Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Gözler’den geldi. “Uyarılarımın işe yaramadığını bilecek kadar tecrübe sahibiyim” diyen Prof. Dr. Gözler, “10 Aralık 2016 tarihli Anayasa Değişikliği Teklifinin asıl hedefi, ‘başkanlık sistemi’ veya ‘Türk tipi başkanlık sistemi’ kurmak değil, Türkiye’de bir ‘kuvvetler birliği sistemi’ kurmaktır” diyerek şunu da ilave etmiş: “Biz, kuvvetler kimin elinde birleşirse birleşsin, kuvvetler birliğine karşıyız. Kuvvetlerin sadece Cumhurbaşkanının elinde birleşmesi değil, TBMM’nin elinde birleşmesi de kötü bir şeydir. (...) Bir kuvvetler ayrılığı sistemi olan başkanlık sistemini kurmak için yola çıkanların, yasama ve yürütme kuvvetlerinin Cumhurbaşkanında birleşmesi esasına dayalı bir kuvvetler birliği hükûmet sistemine ulaşmış olmaları şaşırtıcıdır. Kurulması teklif edilen sisteme asla ve kat’a ‘başkanlık sistemi’ ismi verilemez; zira başkanlık sistemi sert bir kuvvetler ayrılığı sistemidir. Teklif edilen sistem, ‘kuvvetlerin Cumhurbaşkanında birleşmesi esasına dayalı bir kuvvetler birliği hükûmet sistemi’nden başka bir şey değildir.” (www.anayasa.gen.tr, erişim: 15 Aralık 2017)
TBMM’nin devre dışı kalacak olmasına bir tenkid de Yıldıray Oğur’dan gelmiş. “Türkiye’de Meclis’te başkanlık sistemi yasasının görüşüldüğü günlerde, dünyada başkanlık sisteminin en iyi modeli kabul edilen ABD senatosunda da başkanın atamak istediği bakanlar sorgu suale çekilmekteler. Sadece onlar değil; aralarında büyükelçilerin, genel müdürlerin olduğu 1200-1400 civarı üst düzey bürokrat da senatodaki ilgili komitelerde sorgulanıp onaylandıktan sonra başkan tarafından atanabilecek. (...) Bu sorgu sualler TV’den canlı yayınlanıyor, tanıklara; gerekiyorsa doğruyu söyleyeceklerine yemin dahi ettiriliyor. Ama yeni cumhurbaşkanlığı yasası yasalaşırsa, herkes Cumhurbaşkanı-Meclis ilişkisine baktığı için arada kaynadı, Meclis’in bakanlar üzerinde herhangi bir kontrol yetkisi de kalmayacak. (...) Böyle bir sistemde bırakın bir bakanı Ankara’daki alt düzey bir müdür bile seçilmiş vekillere karşı herhangi bir sorumluluk hissi duymayacak, hesap vermeyecek, telefonlarına çıkmayacak, belki yolda görse tanıyıp saygılarını bile bildirmeyecek. Bugün Meclis’te görüşülen yasaların çoğunun yürütmenin istediği yasalar olduğu düşünülürse, cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle bu yasaların çoğu Meclis’e uğramadan çıkarılabilecek. Peki, Meclis ne yapacak? (...) Bürokratik vesayeti bitirmenin yolu; iktidarı seçilmiş Cumhurbaşkanı ile Meclis arasında daha eşit dağıtmak, yürütme ve yasama arasındaki ayrımı daha netleştirip, Meclis’i en azından atanmışları denetleyecek mekanizmalarla güçlendirmek olmalıydı. Atanmışların seçilmişler tarafından denetlenmesinin imkânları artırılmadıkça yeni bürokratik vesayetlere kapı açılacaktır.” (Türkiye g., 15 Ocak 2017)
Tavır ve hareketleriyle “Bizim hiç kimsenin aklına ihtiyacımız yok” diyenlere ne denilir ki?