Dertler tekrarla gündeme geldiği için, çareleri de devamlı hatırlatmakta fayda var.
Dünyanın dört bir tarafında “İslamofobya/ İslâmdan korku” yayılmak isteniyor. Bunun için kurulan en büyük tuzak, Amerika’daki 11 Eylül 2001 “İkiz Kule Saldırısı”ydı. Bu saldırının önemli bir maksadı, İslâmı bilmeyenlerin bu inanç ve dünya görüşüne düşmanlığını teşvik etmekti. Bir ölçüde başarılı da oldular. Ancak uzun dönemde bu büyük tuzağı ters teptiği ve insanların merak saikasıyla İslâmı öğrendiklerine şahit olduk.
“İnsanın bilmediği şeye düşman olması” tabiîdir. Başka dinlere mensup olan ya da hiçbir dini bilgisi ve mensubiyeti olmayanların ‘bilmedikleri İslâm’a düşman olmaları mümkündür. Nitekim milyonlarca insan, neye karşı çıktıklarını bilmeden İslâm aleyhine görüş beyan etmiştir. Aynı kişiler, daha sonra Müslümanları yakından tanıyıp “doğru İslâmiyet”i bildikten sonra İslâma dost olmuşlardır.
Bunun güzel bir örneğini, Amerikalı yazar [ve The Nations derneği genel direktörü] Rich Rosendahl ortaya koymuş. Amerikalı blogger yazarı Rich Rosendahl, Müslüman komşusunun gerçekleri görmesini sağladığını ifade edip şöyle yazmış: “Ümit ediyorum ki artık daha fazla Amerikalı haberleri kapatıp, siyasî yayınların etkisinden kurtulup Müslüman olan birisiyle bir akşam yemeği yiyip belki de birlikte çay içmeyi göz önünde bulunduracaktır. Çünkü biz komşu olarak birlikte vakit geçirdiğimiz sürece fark ettim ki bize düşman olarak dayatılan Müslümanlar ile dostuz, dost olabiliriz.” (Yeni Asya, 28 Aralık 2015)
11 Eylül 2001’de, New York’taki İkiz Kule Saldırısının büyük bir yalan ortaya çıkardığını, bu yalanın da “Müslümanlar düşmanımızdır” şeklinde formüle edildiğine dikkat çeken Rosendahl, “(11 Eylül saldırılarından sonra) Birçok Amerikalı gibi ben de saldırılar esnasında nerede, kimlerle olduğumu, kulelerin yerle bir olduğu esnada beni derinden etkileyen duygularımı hatırlıyorum. Aynı zamanda şunu da çok iyi biliyorum ki bu olay, bir zamanlar benim de inandığım dünyanın en büyük ve belki de en tehlikeli yalanını doğurdu. Bu ‘Müslümanların bizim düşmanımız’ yalanıdır. Maalesef biz medya tarafından baskı altında tutulduk” demiş.
Amerikalı yazar Rosendahl, bu cendereden nasıl kurtulduğunu anlatırken de ‘Müslüman komşusu’ndan bahsetmiş: “Neyse ki ben bu konuda dikkate değer bir tecrübe yaşadım bu yüzden kendimi şanslı buluyorum. Müslüman komşum benim kaymış olan bakış açımı gerçek haline geri döndürmeme sebep oldu” demiş.
İyi komşuluk ve güzel örnek olmanın nelere vesile olduğunu anlamamız için güzel bir örnek. Rosendahl’ın Müslüman komşusu ‘iyi örnek’ olmamış olsaydı ne olurdu bir düşünün... İslâmı tanıtmak ve güzel örnek olmanın nasıl faydalı neticeler verdiğini bundan daha iyi gösteren bir hadise olur mu?
İş dönüp dolaşıp “Eğer biz doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluğu ve istikameti göstersek” (Münâzarât, s. 86) tesbitine gelip dayanıyor. Tuzakları, planları, karalamaları devre dışı bırakmak ancak bu yolla mümkün olur. Bütün dünya, bütün medya, bütün şartlar aleyhte de olsa; insanlara “İslâmiyete lâyık doğruluk” gösterilecek olursa muvaffak olmamak mümkün değil.
“İnsan bilmediği ve yetişemediği şeye düşman” oluyorsa, bütün dünyaya İslâmı doğru bir şekilde bildirmek ve göstermek birinci vazifemiz olmalı. Tuzaklar bu yolla devre dışı kalır inşallah.