Genç ilim adamlarının kendilerine daha iyi imkânlar sunan üniversiteleri ya da ülkeleri tercih etmesi ‘beyin göçü’ne sebep oluyor. Bu sebeple istemeseler de ülkelerini terk eden ve gurbet yollarına düşen çok sayıda ilim adamı vardır.
Türkiye, beyin göçünün yaşandığı ülkeler arasında. Çok sayıda araştırmacı ülkemizdeki üniversitelerden gerekli desteği alamadıkları için çalışmalarını başka ülkelerde yapıyorlar. Ülkemizde doğup büyüyen, ancak üniversitelerimizde arzu ettiği imkanları burayıp yurt dışına çıkan ve dünyaca meşhur olan ilim adamlarımız var. 2015 yılında Nobel Kimya ödülünü alan Prof. Dr. Aziz Sancar’ın durumu buna güzel bir örnek. Bu isimler acaba Türkiye’de imkân bulabilseydi yurt dışına çıkarlar mıydı?
ABD’de çalışmalarını sürdüren Türk bilim adamı Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil de ‘beyin göçü’ ve ‘beyin gücü’ kavramlarından yola çıkarak dikkat çekici değerlendirmelerde bulunmuş. Harvard Üniversitesi Genetik ve Kompleks Hastalıklar Bölüm Başkanlığı görevini yürüten Hotamışlıgil, dünyanın gündemini meşgul eden şişmanlık, diyabet, kalp hastalıkları gibi bütün kronik hastalıkların temelinde metabolizma [bir anlamda yeme-içme] sistemindeki bozuklukların yattığını hatırlatmış.
İnsanların ölene kadar büyük bir sağlık problemi yaşamadan, şişmanlamadan, diyabet geliştirmeden, kalp hastalıklarından vesaireden korunarak ömürlerini tamamlamalarını istediklerini dile getiren Hotamışlıgil, yaşanan süreyle sağlıklı hayat süresinin birbiriyle tamamen örtüşmesini arzuladıklarını ifade etmiş.
Hotamışlıgil’in bu tesbiti, bir anlamda insanların ‘ölümsüzlüğü arzuladıkları’ şeklinde yorumlanamaz mı?
Peki, araştırmacılar, ilim adamları niçin başka ülkelere göçüyor? Türkiye’de aşılması gereken meseleler olduğuna dikkat çeken Hotamışlıgil, araştırmacıların rahat olarak çalışabilecekleri, işlerine istedikleri şekilde uzun süreli devam edebilecekleri ortamlar, güvenlik duygusu ve gelecek kaygılarının giderilmesi gerektiği tesbitinde bulunmuş. (AA, 28 Ekim 2017)
Bilim insanları kendilerini güvende hissetmedikçe, rahat etmedikçe, geleceklerinin garanti altında olduğunu görmedikçe üretken olamayacaklarını dile getiren Hotamışlıgil, “(Harvard Üniversitesi’nden bahisle) Burası 300 senelik çok gelişmiş bir üniversite. Buranın yönetimi, bize kendimizi güven altında olduğumuzu, kendimizi rahat, özgür hissetmemizi sağlayamazsa üretken olamayız” diye konuşmuş.
Gençlere de tavsiyelerde bulunan Prof. Dr. Hotamışlıgil, bunları şöyle sıralamış: “Eğer bilim, onları heyecanlandırıyorsa bilimin günlük aktivitelerine odaklanmalarını tavsiye ediyorum. Sonuçlarına değil. Meselâ birisi ‘Ben bilim insanı olmak istiyorum, ileride Nobel alacağım’ diyorsa, çok kötü bir zihniyet. Bilimden heyecan duyduğun için, zevk aldığın için uğraş vermelisin. (...) Çok çalışmak gerekiyor. Bunun tamamıyla yaşam tarzı olması gerekiyor.”
Türkiye karşı karşıya olduğu ‘beyin göçü’nü sona erdirebilir, ama ilk şart, genç ilim adamlarına güven verilmesinde. Ne diyor Hotamışlıgil: “(Üniversite, ülke) Kendimizi rahat, özgür hissetmemizi sağlayamazsa üretken olamayız.”
Bakınız, yine geldik özgürlük meselesine dayandık. Hak, hukuk, adalet tam olarak tecelli edebilse ilimde de mesafe alabiliriz. Başka türlü beyin göçünü durdurabilmek mümkün görünmüyor.