Son yıllarda öyle hadiseler, öyle şoklar, öyle savrulmalar yaşandı ki, insanların akıl sağlığını muhafaza etmesi bile zorlaştı.
Bir gün baş tacı edilenler başka bir gün düşman ilan edildi. Bir gün dost ilan edilen, öbür gün baş düşman ilan edildi. Bir dönem darbeci ilan edilen sonraki gün kurtarıcı gibi görüldü ve gösterildi.
Savrulma, en çok Ergenekon ve benzeri davalarda görüldü. Önce yüzlerce insan tutuklandı, yargılandı ve mahkûm oldu. Aradan zaman geçip konjonktür değişince bu defa da darbe iddiasıyla mahkum olanların tamamı serbest kaldı. Hadiseleri takip eden vatandaşın bu tablo karşısında şaşırmaması mümkün mü?
AKP Sakarya Milletvekili ve partinin “İnsan Haklarında Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı” görevini yürüten Ayhan Sefer Üstün, bu savrulmalarla ilgili dikkat çekici açıklamalarda, daha doğrusu itiraflarda bulunmuş.
Şu sözler ‘bal gibi itiraf’ değilse nedir: “Ben inanıyorum ki Ergenekon’da 15-20 civarında insan, bal gibi darbe planladı ve bunlar bal gibi de darbeciler. Birileri bu soruşturmayı fırsat bilip işi sulandırdı. Masumlar üzerinden de gerçek darbeciler ceza almaktan kurtuldu. Sakarya milletvekiliyim, o zamanki 1’inci Ordu Komutanlığının afişlerle neler yazdıkları hâlâ hafızamda. Bir ordu komutanı afiş yaptırıp billboard’lara ‘Orduya sadakat onurumuzdur’ diye ilan verebilir mi? Bu afişi hiç unutamıyorum. Ordu ancak millete sadakat gösterebilir, millet orduya sadakat göstermez. Bu soruşturmalar çığırından çıktığı için darbeciler kurtuldu.” (Konuşan: Seda Şimşek, Yeni Yüzyıl, 30 Kasım 2015)
Peki, “15-20 civarında insan, bal gibi darbe planladı ve bunlar bal gibi de darbeciler” ise, şimdiki neticeyi nasıl değerlendirmek lazım? Darbecilerin hak ettiği cezası almadığı bir sistemde haktan, hukuktan, adaletten bahsedilebilir mi? Ya da, “Bunlar 15 ya da 20 kişi. O halde büyütmeye gerek yok” denilebilir mi? Ortada darbeci ve darbe planları varsa ve bunu iktidar partisinin genel başkan yardımcısı söylüyorsa duymazdan gelebilir miyiz? “Masumlar üzerinden darbecilerin salıverilmesine” en yüksek perdeden itiraz etmek gerekmiyor mu? Kurunun yanında yaşların da yanmasına rıza gösterilebilir mi?
Bu sözlerin, bu ikazların, bu itirafların kâğıt üstünde kalmaması icap eder. Bugün değilse yarın, bu dosyaların yeniden açılması gerekir.
Bu noktadaki sıkıntıların kaynağında hukukun adil bir şekilde işlememesi vardır. Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’ün bu husustaki tespitlerinin itiraz görmeyeceğini söyleyebiliriz. Üstün, şöyle demiş: “Türkiye’de yargıdan kimse memnun değil. Biz memnun değiliz, muhalefet memnun değil, basın memnun değil, vatandaş hiç değil. Bizim bir yargı reformu yapmamız gerekiyor. Yargı ince eleyip sık dokuyacağına, toptancı yaklaşıyor.”
İktidar partisine mensup bir vekilin, bir genel başkan yardımcısının, bir hukukçunun; “Yargıdan kimse memnun değil” demesi ve buna kendilerini de ilave etmesi hafife alınamaz. İktidar partisi mensuplarının, muhalefetin, basın mensuplarının ve vatandaşın memnun olmadığı bir yargı ile Türkiye “Büyük Türkiye” olabilir mi? Bu tespitlerden sonra “Kim memnun?” sorusunu sormak icap eder ki, memnun olanların darbeci anlayışa sahip olanlar olduğu ortaya çıkar.
“Bal gibi itiraf”lar gündemden düşmemeli ve gereği için adımlar atılmalı. İlk adımı atmak da iktidarın vazifesi.