Müslümanların karşı karşıya olduğu dertlerden biri de ‘İslamofobi/ İslâmdan korku’dur.
Bilhassa Avrupa ve Amerika’da bu ‘korku’ sebebiyle masum insanlar mağdur oluyor ve adı bile ‘barış’ olan İslâm, maalesef silâhla ya da terörle birlikte hatırlanıyor.
Üzülerek ifade edelim ki, İslâma yapılan bu kötülüğün sorumlu ve sebepleri arasında, “doğru İslâmiyet ve İslâmiyete lâyık doğruluğu” ortaya koyamayan ‘iman ehli’ de vardır. Yeri gelmişken Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin yıllar önce ortaya koyduğu bu çok önemli tesbiti bir defa daha hatırlayalım: “Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemâlâtını ef’âlimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri, elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler; belki küre-i arzın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyete dehâlet edecekler.” (Hutbe-i Şamiye, s. 28)
İslâm ahlâkının ve güzelliğinin, sözle değil, ‘öz’le; yani fiillerle, icraatlarla, işle ortaya konulması icap ettiğini ve böyle yapıldığında da ne gibi ‘fütuhat’lara sebep olduğunu gösteren güzel bir ‘haber’ duyuldu. Genel Koordinatörlüğünü Avustralya Temsilcimizin yaptığı Avustralya Nur Vakfı’nda her yıl olduğu gibi bu sene de iftar yemeği düzenlenmiş.
Vakfın iftar yemeğine Victoria Eyaleti Kuzey Metropol Yasama Konseyi Senatörü Craig Ondarchie, Victoria Eyaleti Batı Metropol Yasama Konseyi Senatörü Bernie Finn ve Türkiye’nin Melbourn Başkonsolosu Mehmet Küçüksakallı da katılmış. İftar sonrası söz alan Senatör Craig Ondarchie, “Nur Vakfı üyeleriyle bu benim beşinci iftarım. Ben bu Müslümanlarla gurur duyuyorum. Müslüman toplumunu yanlış bilgilerle itham edenler gelsinler şuradaki tabloyu görsünler. Her dilde, her dinde insanın ayrım yapmadan beraberce aynı masada iftar yemeği yemeleri görülmeye değer ve ders çıkarılması gereken bir tablo. Ben buradan bir Hıristiyan kişi olarak bütün okul idarecilerine ve kiliselere bir teklifte bulunmak istiyorum: Gelin siz de okullarda, kiliselerde iftar programları yapın. Bu iftar yemekleri insanları bir araya getiriyor. Ben Müslümanları seviyorum” demiş. (Yeni Asya, 13 Temmuz 2015)
Böyle bir habere, böyle bir gelişmeye “Bin defa maşallah” denilmez mi? Bir Hıristiyan yöneticiye, bir Hıristiyan siyasetçiye, “Ben bu Müslümanlarla gurur duyuyorum. Müslüman toplumunu yanlış bilgilerle itham edenler gelsinler şuradaki tabloyu görsünler” dedirten sır nedir?
İslâmı, fiil ve davranışlarıyla ortaya koyup, Hıristiyan bir yöneticinin bu müsbet kanaatlere sahip olmasına sebep olan gurbetçilerimize, ‘Nur Talebeleri’ne, bin teşekkür. Bu kanaati başka hangi çalışmayla, hangi ‘reklâm’la, hangi ‘lobi’ faaliyetleriyle yapabilirdiniz?
Türkiye’yi idare edenler de bunu görmeli ve asıl ve kalıcı ‘lobi’ faaliyetinin ancak güzel örnekler ortaya konularak mümkün olduğunu fark etmeli. Avrupa’dan Amerika’ya bütün dünyada bu ve benzeri güzel örnekler ortaya konulabilirse ya da var olan örnekler çoğaltılabilirse ‘İslamofobi/ İslâmdan korku’ da sona erebilir.
‘Lobi şirketleri’ne milyonlar harcayan idarecilerimiz hadiseye bir de bu pencereden baksa iyi olacak...