Türkiye’de Avrupa denildiğinde akla önce Almanya gelir. Bunun sebebi en fazla gurbetçimizin bu ülkede yaşıyor olmasıdır.
İlk gurbetçiler bir iki yıl çalışmak niyetiyle Avrupa’ya, Almanya’ya gitmişti. Ne var ki evdeki hesap çarşıya uymadı ve geçici işçi niyetiyle gidenlerin çoğu kalıcı oldu. İşçi olarak gidenlerin çocukları işveren oldu, yönetici oldu, hatta aralarından milletvekilliği yapanlar da çıktı.
Aradan bunca yıl geçmesine rağmen gurbetçilerin derdi bitmedi. Son zamanlarda yapılan araştırmalara göre bile Almanya’da yaşayan gurbetçilerimizin yarısı kendilerinin “ikinci sınıf vatandaş olarak görüldüğünü” düşünüyor. Geçmiş yıllara nisbetle düzelmeler olsa da sıkıntılar bitmiş değil.
Gurbetçilerimizin çektiği sıkıntılarda idarecilerimizin büyük kabahati vardır. Gurbet ellere giden işçilerimizin ihtiyaçları düşülüp hakları savunulmamıştır. Kendi imkânlarıyla ne kadar hak alabilmişseler o kadar. Gurbetçilerimizin dinî ihtiyaçları da düşünülüp planlanmamış. Böyle olunca gayrımüslim bir memlekete giden Müslüman işçilerin derdi birden bine çıkmış. Neticede ‘Avrupa İslâmı’ diye tabir edilen bir durumla karşılaşılmış.
Bu bakımdan, Münster Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmanın parçası olan ve Emnid şirketi tarafından gerçekleştirilen “Almanya’daki Türk kökenliler açısından entegrasyon ve din” adlı anketin sonuçları önemli.
Ankete göre, “Türk kökenli olarak kendimi ikinci sınıf vatandaş olarak görüyorum” ifadesini onaylayanların oranı yüzde 51 olurken, “Ne kadar çaba harcasam da ben Alman toplumunun bir parçası olarak kabul edilmeyeceğim” diyenlerin oranı da yüzde 54 çıkmış.
Aynı araştırmaya göre Almanya’da yaşayan ikinci ve üçüncü kuşak Türklerin yüzde 72’si kendisini dindar olarak tarif ederken, 1960 ve 1970’lerde bu ülkeye gelen birinci kuşak Türklerde bu oran yüzde 67 olarak tesbit edilmiş. Dinî kuralların uygulanmasını, yaşadıkları ülkenin yasalarının yerine getirilmesinden daha önemli bulanların oranı yüzde 47 olurken, çağın sorunlarını sadece İslâm dininin çözebileceğini ifade eden Türk kökenlilerin oranı da yüzde 36 olarak açıklandı. Ankete katılan Türk kökenli kadınların yüzde 31’i başörtüsü taktığını ifade ederken, Müslüman kadının başörtüsü takması gerektiğini söyleyenlerin oranı yüzde 33 olarak verilmiş. Almanya’daki Türklerin yüzde 83’ü bir terör saldırısı olduğunda Müslümanların suçlanmasının kendisini öfkelendirdiğini de ifade etmiş. Ankette İslâmın neyi çağrıştırdığı sorusuna Türk kökenlilerin yarısından fazlası insan haklarını riayet edilmesi (yüzde 57), dayanışma (yüzde 53), hoşgörü (yüzde 56) ve barış (yüzde 65) cevabını vermiş. Araştırmayı yapan Münster Üniversitesi Öğretim Üyesi Detlef Pollack, Almanların, Türk kökenlilere daha fazla anlayış göstermesi gerektiğini ifade etmiş. (AA, 16 Haziran 2016)
Almanya’da yaşayan ikinci ve üçüncü kuşak Türklerin yüzde 72’sinin kendisini dindar olarak tarif etmesi ve aynı zamanda “İslâm” denildiğinde akla “insan haklarına riayet edilmesi”nin (yüzde 57) gelmesi çok sevindirici.
Bu tablo Türkiye’nin ezanıyla ve minareleriyle; kısaca inançlarıyla birlikte Avrupa Birliğine fiilen girdiğini göstermez mi? İnşallah bu tablo daha iyi noktalara doğru yükselir.