Bütün dünyada ifsat şebekelerinin gayretleri neticesinde İslâm’a karşı bir önyargı, bir kin, bir nefret dalgasının yükseltilmeye çalışıldığı gizlenemez bir gerçek. “İslâm’dan korku” olarak özetlenen bu hal, İslâm dünyanın da görmesi ve çare üretmesi gereken bir tehlike.
Kelime anlamı bile barış olan bir dinden korku, insanları yanlış bilgilerle etkilemek ancak münafıkların işi olabilir. Bununla birlikte böyle bir hal var ve samimî Müslümanlar bunu görüp doğru İslâm’ı ve İslâmiyet’e lâyık doğruluğu ortaya koymak mecburiyetinde.
Tabiî ki dünyanın ya da Avrupa’nın tamamı İslâm’dan ürkmüyor. İyi ve samimî Müslümanlarla tanışmış, İslâmiyet’i doğru bilmiş Müslüman olmayan yabancı yöneticiler de var.
Avustralya Başbakanı Malcolm Turnbull, yaptığı bir açıklama ile bunlardan biri olduğunu ortaya koymuş. Turnbull, kendi partisine mensup bir vekille birlikte başka bir parti başkanının da İslâm ve Müslümanlar aleyhindeki sözlerine cesaretle itiraz etmiş ve sanki bir Müslüman idareci gibi onları savunmuş.
Haberlere göre Başbakan Turnbull, kendi partisinden milletvekili George Christensen ile One Nation Party lideri Senatör Pauline Hanson’un Müslümanlar hakkında suçlayıcı açıklamalarını ‘‘zarar verici’’ olarak tanımlamış ve bütün Müslümanları öcü gibi göstermenin aşırılık yanlısı olan grupların eline fırsat verdiklerini belirtmiş.
Bütün Müslümanların birkaç kişinin yaptığı suçlarla etiketlenmesinin yanlış ve zarar verici olduğunu belirten Başbakan Turnbull, “Bütün Müslümanları öcü gibi göstermeye veya uzaklaştırmaya çalışmak ve onların Avustralya’nın bir parçası olmadıklarını ya da olmamaları gerektiğini söylemek aşırılık yanlısı grupların Müslüman toplumuna karşı söylediklerinin aynısıdır (...) Avustralya dünyanın en başarılı çok kültürlü toplumudur ve Avustralyalı Müslümanlarda bu başarılı çok kültürlü toplumunun bir parçasıdır” demiş. (www.yeniasya.com.tr, 16 Eylül 2016)
Nihayetinde gayr-ı Müslim olan bir idarecinin Müslümanları savunması dikkat çekici değil mi? Avustralya Başbakanı muhtemelen İslâm’ı doğru temsil eden Müslümanlarla tanışmış ve bu kanaate varmış. Bu noktada “Doğru İslâmiyet ve İslâm’a lâyık doğruluğu temsil etme”nin önemi bir defa daha ortaya çıkmış oluyor. Ve yine, dünyanın her ülkesinde ‘iyi’ler ve ‘kötü’ler olduğunu da görmüş oluyoruz. Avustralya Başbakanının sözlerini duymayıp, sırf İslâm ve Müslümanlar aleyhinde sarf edilen kem sözler duymuş olsa ve ona göre hüküm bina edilmiş olsa yanlış olmaz mıydı? Bu beyanlar bir yönüyle de iyi ve kötü mücadelesinin kıyamete kadar devam edeceğini de gösterir.
Müslümanlara düşen en birinci görev, barış dini olan İslâm’ı doğru temsil edebilmektir. Belki de konuşmaya bile ihtiyaç yok. Fiillerimiz, işlerimiz, davranışlarımız İslâm’a uygun olsun, İslâm’ı anlatsın yeter. Bunu başarabilirsek Müslüman olmayan idareciler bile İslâm’ı ve Müslümanları savunur. Avustralya örneğinde olduğu gibi.
Temennimiz ve duâmız; iyi, güzel ve müsbet haberlerin çoğalarak devam etmesidir.