Yıllardan beri ailenin ciddî tehdit ve tehlikelerle karşı karşıya olduğu söylendi, ama bu tehlikelere karşı kalıcı çare sunulamadı.
Türkiye’yi idare edenler de, bu konuda üzerlerine düşen vazifeyi tam anlamıyla yapmadılar. İhmal neticesinde, ‘ifsat şebekeleri’ epey yol aldı ve ‘büyük/sağlam aile’ git gide zayıfladı ve dağılma sürecine girdi.
Nihayet, herkesin gördüğünü anket ve araştırmacılar da görmüş. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından hazırlanan 2013 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması sonuçlarına göre Türkiye’nin aile yapısının değiştiği rakamlarla da tesbit edilmiş. Enstitünün, on bine yakın kadın ile yaptığı görüşmeler neticesinde ortaya konan rapor buna delil. Buna göre, dede ve ninelerin bulunduğu çok büyük aile oranı 37 senede yüzde 34’ten yüzde 12’ye gerilemiş. Tek başına yaşayanların oranı ise üç kat artmış. Artık ‘çekirdek aile’ler var ve onların tercihi iki çocuk... (Bugün g., 12 Eylül 2015)
1978’de yüzde 58 olan çocuksuz ‘çekirdek aile’ yapısına ait oranı 2013’te yüzde 70,2’ye çıkmış. Tek çocuklu çekirdek aile oranı yüzde 17,2 olurken iki çocuklu oran ise yüzde 20,5 olduğu tesbit edilmiş. Dağılmış aile ise yüzde 8,1’den yüzde 17,4’e yükselmiş. Araştırmaya göre, tek başına yaşamak durumunda kalan kadınların oranı ise, erkeklerden daha fazla.
Bugünkü tablo böyle. Bir de önümüzdeki yıllar için yapılan tahminler var ki, maalesef iç açıcı değil. Tahminlere göre, 2023’te ‘çekirdek aile’ oranı yüzde 74, geniş aile oranı ise yüzde 6 olacakmış. ‘Dağılmış aile’ oranının ise yüzde 20 seviyelerine çıkması bekleniyor ki, asıl facia bu olsa gerek.
Elbette bu rakamlar tablonun tamamını aksettirmiyor. Ayrıca, önümüzdeki yıllar için yapılan tahminlerin hatalı olabileceği de söylenebilir. Fakat ortada tartışmasız bir gerçek var: Ailelerimiz bir değil, bin tehlike ile karşı karşıya.
Mevcut tablo karşısında “herşey yolunda” tavrını takınmamak icap eder. Elbette “iyi” şeyler de var ve gelecekten ümitvarız. Ancak bu ümit, tehlikeleri inkâr etmemizi icap ettirmez. Tehlike var, buna karşı çare ve tedbir de var. Yapmamız gereken, tehlikenin farkına varmak ve gerekli tedbirleri almak. İdarecilerimize de bu hususta önemli işler düşüyor.
Aile ne kadar muhkem ve sağlam olursa, cemiyet de o nisbette sağlam olur. Aynı şekilde, çocuklarımız da tehlikelerden korunabilir. Ailelerde öyle çatırtılar, öyle yıkılışlar yaşanıyor ki, Allah muhafaza... Değil yeni evliler, kırk yıl bir yastıkta kocayanlar bile tehlike altında.
İtiraz edenler olabilir, ama kanaatimizce aileyi korumak için yapılması gereken ilk işlerden biri de müstehcen yayınlara mani olmaktır. Gazetelerden televizyonlara, sokaklardan sanal âleme kadar müstehcen yayınların istilâsına maruz kalmış durumdayız. Sadece yasakla değil, öncelikle ikna ile bu felâkete karşı koyabiliriz. Müstehcenlik saldırısını bertaraf edebilirsek aileyi büyük ölçüde koruyabiliriz. Ailelerin dağılmasına sebep olan ekonomik ve sosyal diğer problemleri inkâr ediyor değiliz. Fakat önceliğin müstehcen yayınlar olduğunu da görmek gerek.
Temel direk nisbetinde olan ailesi yıkılan bir cemiyet ayakta kalabilir mi?