Türkiye İş Ahlâkı Zirvesi ‘17 etkinliğinde yapılan konuşmalar büyük ölçüde ülkemizin dertlerinin ve problemlerin bilindiğini, ama ne hikmetse bunların düzeltilmesi için gerekli olan adımların atılmadığını bir defa daha hatırlattı ya da gösterdi.
Meselâ, toplantıda konuşan Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Başkanı Nail Olpak şöyle demiş: “İş hayatında barış ve huzurun sağlanabilmesi adaletin sağlanmasıyla mümkün.”
Olpak, büyüme ve inovasyonun hem çok önemli hem de tanımından çözüm reçetesine kadar farklı bakış açılarının bulunduğu iki zor kavram olduğunu söyleyip şöyle konuşmuş: “Bizim toplumumuzun genelinin ahlâktan anladığı, inanç değerlerimiz çerçevesinde bir ahlâk anlayışıdır ve batının, moral değerler olarak ifade ettiği ahlâk anlayışının daha kapsamlı ve insanisidir. İş ahlâkı, iş dünyasındaki davranışları yönlendiren, rehberlik eden etik ilkeler ve standartların toplamıdır, düzeni sağlamak bakışıyla iş hayatındaki anarşiyi önleyen değerler bütünüdür.”
İş ahlâkında işveren ve çalışanın bir bütünün parçaları olduğuna da dikkati çeken Olpak, konuşmasında şunlara da dikkat çekmiş: “Peki, zoru başardık ve kazancımızı helâl yollarla kazandık. Yeterli mi? Hayır. Aynı ölçüde önemli bir husus da, kazancın hukukî ve meşrû şekilde harcanmasıdır ki yine inanç değerlerimizin ifadesiyle biz buna da helâlinden harcama diyoruz. Çünkü, sadece hukukî ve meşrû kazanç yetmez, toplumda infial uyandıracak, sosyal dengeyi bozacak, imrenmeyi kıskançlık seviyesine çekebilecek, hatta hasede çevirebilecek harcamalar, hukukî olabilir, ama meşrû değildir.”
Olpak’ın dikkat çektiği tehlike kapımızda değil mi? Mütedeyyin bilinen iş adamları dahi “toplumda infial uyandıracak, sosyal dengeyi bozacak, imrenmeyi kıskançlık seviyesine çıkaracak” şekilde harcama yapmıyor mu? “Ben kazandım, istediğim gibi harcarım” tavrı dört bir yana yayılmamış mı?
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi de Türkiye’nin mutlaka yüksek teknolojiye yatırım yapması gerektiğini hatırlatmış ve Finlandiya örneğini vererek yolsuzluk konusunda yüksek hassasiyet gerektiğine dikkat çekmiş.
TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, şunları da söylemiş: “İş ahlâkından önce aslında bizim ahlâk konusunu bir konuşmamız lâzım. Ahlâk yoksa iş ahlâkı olmaz zaten. Ahlâk nerede öğrenilir? Çocukken ailemizden, daha sonra ilkokuldan, ortaokuldan eğitimle başlar. Onun için ailemizde eğer biz ahlâklıysak çocuklar bizleri örnek alıyor. Asıl sistem burada başlıyor. Çocuklarımızı güzelce eğitmemiz gerekiyor. Bunun için de önce bizim ahlâklı olmamız gerekiyor. İhracatta dünyada Çin’den önce birinci sırada hep Almanya yer alıyordu. Niye bu kadar başarılılar? Çünkü hepsi dürüst. Hiçbiri Müslüman değil halbuki. Dürüst olmak sadece İslâmiyet ile ilgili bir şey değil, ama biz Müslümanız. Dürüstlük bize her zaman emrediliyor. Ama biz bu konuda da yeteri kadar kendi kendimize insanlarımızı, ailelerimizi, çocuklarımızı dürüst olmaları konusunda yeteri kadar iyi yetiştiremiyoruz.” (AA, 4 Kasım 2017)
Hak, hukuk, adalet, eğitim, ahlâk... Türkiye’nin üzerinde durması gereken en önemli konular bunlar. Nedense idarecilerimiz bunları değil de çok daha farklı konuları önemsiyor ve bu hatanın faturasını da hep birlikte ödüyoruz. Ahlâk imtihanını kazanmak mecburiyetindeyiz vesselâm.