Ürdün Başbakanı Abdullah en-Nusur, radikalizm ve aşırılığa karşı ülkesinin kapsamlı bir planı uygulamaya başladığını duyurmuş.
Düzenlenen konferansta konuşan Nusur, “Planın ilk aşaması, mutedil kişiler yetiştirilecek şekilde eğitim sisteminin yeniden gözden geçirilmesi, cami misyonunun tekrar saygınlaştırılması, imamlar ve vaizlerin iyileştirilmesi ile hutbelerin seviyesinin yükseltilmesidir” demiş.
Hemen ifade edelim ki, Ürdün Başbakanı’nın hedefi ve maksadı farklı olabilir. Moda tabirle “light İslam” projesi için böyle bir adım atmayı düşünmüş de olabilirler. Fakat, her ülkede; meselenin can damarının eğitim sistemi olduğu ve camilerin de aslî vazifelerine dönmesi gerektiği her halde inkâr edilemez. Aynı zamanda insanları ikna edebilecek imam hatiplerin yetiştirilmesi gerektiği de açıktır.
Terörün yaygınlaşmasının sebepleri hakkında da konuşan Ürdün Başbakanı Nusur, bunların din adına cehaletin yayılması, uluslar arası radikal seslere karşı mutedil âlimlerin etkinliğinin olmaması, resmî dinî kurumların etkinliğinin olmaması, cami görevlilerinin seviyesinin düşük olması, hilâfet, cihad ile hâkimiyet gibi bazı kavramların doğru olmayan şekilde yayılması ve manasının saptırılması olduğunu hatırlatmış. (AA, 14 Şubat 2015)
Radikalizmin yayılma sebeplerinden birinin de Arap ve İslâm coğrafyasında fakirlik ve işsizliğin yoğun görülmesi olduğunu ifade eden Nusur, zulmün varlığı, haklara ulaşma noktasında ayrım ve adaletin olmaması, adam kayırma, torpil, hemşehriciliğin kişilerde umutsuzluk hissine yol açtığını, bunun da kanun ve rejim dışına çıkılmasına sebep olduğunu da ifade etmiş.
İslâm dünyasının uyanmasını isteyenlerin, genel anlamıyla bu tesbitlere itiraz etmesi mümkün mü? Tekrarlamakta fayda var ki, bu teklifleri gündeme taşıyanların niyetlerini tam olarak bilmesek de, tesbitler doğru. İslâm dünyasındaki siyasî durumun bazı yanlış fikirlerin yayılmasına yol açtığını kim inkâr edebilir? Aynı şekilde, Filistin konusunun hâlâ çözüme kavuşmamış olması da kavgaların başka bir sebebi değil mi?
İlk emri ‘Oku” olan İslâm dini ile cehaletin yan yana gelmesi mümkün değil. Buna rağmen Müslümanların ekseriyetle cahil bırakılmış olması büyük bir çelişki değil mi? Düşünün ki ‘okumaya hayır’ anlamına gelen ve güya İslâm adına hareket eden gruplar, topluluklar var. Elbette bunlar “doğru İslâmiyet”i temsil etmez ve edemez. Bu bakımdan, İslâm dünyasındaki idareciler mutlak surette cehaletle aralarına duvar örmeli, ilmi ve âlimi teşvik etmelidirler. Bu mesele sadece Ürdün’ün de başka bir devletin problemi de değil. Bütün dünyanın, ama özellikle de İslâm ülkelerinin problemi. Maalesef, pek çok yanlış “İslâm adına” yapılmaya çalışılıyor ki buna ciddî ve yüksek sesle itiraz edilmelidir.
Din adına cehaletin yayılması, uluslar arası radikal/yanlış seslere karşı mutedil/İslâmı doğru anlayan âlimlerin tesirli olmaması, dini temsil makamında olan kurumların etkili olmaması, hilâfet ve cihad gibi bazı kavramların doğru anlaşılmaması ve (doğru) manasının saptırılması İslâm dünyasının çözmesi gereken problemlerin başında yer almıyor mu?
Cehalet, fakirlik ve ihtilâf; İslâm dünyasının çok uzağında olmalı. Bediüzzaman’ın (bilmana) ifadesiyle bu üç düşmana karşı san’at, marifet ve ittifak silâhlarıyla mücadele edilmeli değil midir?