Ahlâkın hakim olduğu bir ticarî hayat ne kadar iyi ve güzel ise, aksi de o derece fenadır, çirkindir.
İktisâdî mânâda kalkınmanın temin edilememesinde, ticaret ahlâkının sarsılmasının da büyük payı vardır. Sözün senet olduğu yıllar, maalesef çok gerilerde kaldı.
“Ticaretin öğrenildiği yer” olarak kabul edilen İstanbul, Sultanhamam’da 52 yıldan beri kumaş ticaretiyle meşgul olan Ertan Kurşun’un ‘hayat ve hatırat’ını anlattığı bir beyanı bu yönüyle ilgi çekici.
Ticaretle 6 yaşında düğme satarak tanışan Ertan Kurşun’un tesbitleri hem Türkiye ticaret hayatına ışık tutuyor, hem de başarının sırrını ortaya koyuyor. Ertan, işin sırrını “Malı kendinize alıyormuş gibi satın. Alırken de kendinize satıyormuş gibi alın” diyerek özetlemiş.
Eğitimini yarıda bırakıp ticareti tercih eden tüccarlardan Ertan Kurşun’un tesbitleri özetle şöyle:
“İstanbul Şehzadebaşı’nda 1950 yılında doğdum. Babam rahmetli Hamit Kurşun 13 yaşında gelmiş İstanbul’a. Karlı, soğuk bir kış günü borç para ile Sivas’ın Zara ilçesinin Ekinli Köyü’nden yola çıkmış. Vasıta olmadığı için Ordu’ya yürüyerek gitmiş. Ordu’dan vapurla İstanbul’a gelmiş. O dönemde Sultanhamam’ın Vakkosu sayılan Suraski Mağazası’nın sahibine, ‘Sizin müessesenizde iki hafta parasız çalışacağım. Eğer beni beğenirseniz işe alın’ demiş. Musevi patron bu teklife çok şaşırmış, çok da hoşlanmış. İki hafta çalıştıktan sonra işe alınmış. Kumaş ticaretini orada öğrenmiş.
Babam bize, ‘Çoğa tamah eden zelil olur’, ‘Göz odur ki, dağın ardını görmeli. Akıl odur ki, başa geleceği bilmeli’ der, hayat dersi verirdi. En büyük sermayemiz kazandığımız para değil de doğruluk ve dürüstlük oldu.
Sultanhamam tüccarı dendiğinde işin erbabı anlaşılırdı. Şimdi tüccarın da ticaretin de kapsamı değişti. Rahmetli babam, 300’den fazla köylümüzü İstanbul’a getirmiş, onlara kefil olup iş sahibi olmalarına yardım etmişti. Bugün 6 binden fazla köylümüz İstanbul’da. Bir vakfımız, bir derneğimiz var.
Sultanhamam’da sözün senet olduğu zamanlardan kalmayım ben. Verdiğim söz ne olursa olsun, sonu zarar da olsa, kâr da olsa mutlaka onu yerine getirmeye çalışıyorum. Sultanhamam’da manevîyata, terbiyeye ve tasavvufa çok önem veririz. (...) Hem ticarette hem de sivil toplum görevlerimde rahmetli annem Hesna Kurşun’un şu sözüne de hep riayet ettim: ‘Ön sözünden geçme, öl sözünden geçme.’
Eskiden Sultanhamam’da Tüccar Sanayiciler Derneği vardı ve dernek haftalık bülten çıkarırdı. Her hafta senedini ödemeyenin adı haftalık bültende yazardı.” (Konuşan: Soyhan Alpaslan, İstanbul Ticaret g., 22 Şubat 2016)
Bu tesbitler, dedelerimizin nasıl sıkıntılar çektiğini de gösteriyor. Zara’dan Ordu’ya (ansiklopedik bilgilere göre) 200 km mesafe var. Helâl rızık için yürüyerek gidilen bir yol. İş sahibi olmak için gerekirse ‘parasız çalışma’ya talip gençler. Çok için ‘saldırmak’ değil, aza kanaat etmek. En büyük sermayenin para değil de doğruluk ve dürüstlük olduğunun tesbiti. Eşe dosta el tutmak, yardımcı olmak. Verilen sözde durmak. Ve ‘tablo’ bir nasihat:
“Ön sözünden geçme, öl sözünden geçme.”
Türkiye ve dünya, sözün senet olduğu bir ticaret hayatına mecbur ve muhtaç...