Siyasî boğuşmalar içinde akıl sağlığını muhafaza etmek kolay değil.
Bu sebeple, “Pencerelerden seyret, içlerine girme” tavsiyesine uymak lâzım. Sosyal hayatta ve bilhassa siyasette bir gün ‘Hanya,’ başka bir gün ‘Konya’ diyenler çok fazla. Siyaseti teslim alan bu yanlışların düzelmesi pek de mümkün görünmüyor.
Seçim mevsimine girdiğimiz için, önümüzdeki günlerde ‘yalan’ların daha fazla revaç bulacağına şahit olabiliriz. Maalesef, siyaset bu...
Hız ve haz asrında olduğumuz için, haberler de çok hızlı yayılıyor. Aynı zamanda, siyasette bir günün çok uzun olduğu da tasdik ediliyor. Hatırlanacağı üzere MİT Müşteşarı istifa edip iktidar partisinden milletvekili aday adayı olmuştu. İktidarı destekleyen medya vasıtaları ve yazarlar, bu adımı “çok anlamlı ve çok önemli” bulmuş, alkışlamışlardı. Sonraki günlerde cumhurbaşkanının bu adaylığa karşı çıktığının ortaya çıkması, ‘başarılı bürokrat’ın destekçilerinin aklını karıştırmıştı. Acaba, kimden yana tavır alsalardı?
Aslında cumhurbaşkanının bir bürokratın adaylığı hususunda kamuoyuna açıklama yapması pek alışılmış durum değil. Cumhurbaşkanı ‘tarafsız’ olmasa bile, aday seçme yetkisi parti liderlerinde ve yetkili kurullarda olur. Birinin ‘evet’ dediğine diğerinin ‘hayır’ demesi siyasetteki sıkıntıyı gösteren başka bir durum. “Yeni Türkiye bu, kabul edin” denilse de bu tavır, siyaseti yaralayan bir gelişme aslında. Başbakan ve iktidar partisi yöneticileri kendi yetkilerinin budandığının farkında değil. Tabiî ki kendi düşen ağlamaz ve kendileri bilir...
Neticede akla gelmeyen başa geldi: İstifa edip iktidar partisinde aday adayı olan önemli bürokrat, “gördüğü lüzum üzerine” bir dilekçe ile aday adaylığından istifa etti. Bu dilekçenin verilmesinin üzerinden bir iki saat geçmemişti ki, bu bürokrat istifa öncesi bulunduğu görevine döndürüldü. Başlangıçta istifa etmesini dört elle alkışlayanlar, bu defa da göreve iadesini alkışlamaya başladı... Bu kadar çelişki başka nerede yaşanır?
Prensip olarak bürokratların partili gibi davranması uygun değil. Milletvekili olmak için istifa eden ve sonrasında da aynı göreve iade edilen kişi ne ölçüde tarafsız olabilir? Milletvekilliği için aday olduğu partinin yöneticileri hakkında tarafsız raporlar hazırlayabilir mi? Başında olduğu kurum, adaletli bilgi toplayıp sunabilir mi?
Şu noktadaki çelişki de dikkat çekici: Bir bürokratın vazgeçilemez gibi sunulması, “kişiler geçici ve kurumlar kalıcı” tesbitine uygun mudur? Devlette başka bürokrat yokmuş gibi görüntü vermek zaaf değil mi?
Bazı alkışçılar, yeniden aynı göreve gelen bürokrat için, “Filan, filan ülkenin istihbarat teşkilâtları bu karardan dolayı çok üzgün” anlamında yorumlar yaptı. Abartmalara şahit olmuştuk, ama bu kadarlarını görmemiştik. Türkiye ve dünya gerçeklerinden habersiz, bu anlamsız övünmenin bir anlamı olabilir mi?
Alkışçıların unuttuğu bir nokta daha var: Atılan bu adım, Türkiye’yi idare edenlerin aralarında krizler olduğunu gösterir. Böyle ‘önemli’ bir kurumun başındaki isim, istifa etmeden önce ‘yetkili’lerle konuşmadı mı? Konuştuğu halde geri adım attırılması krizi derinleştirmeyecek mi? Bir köyde iki muhtar olmayacağına göre, bir iktidarda iki ‘yetkili’ olur mu?
“Pencereden seyret içlerine girme” tavsiyesine uyanlar için bu yaşananlar sadece birer ibret levhasıdır. Ders ve ibret almak lâzım, vesselâm...