Gerçekleri, doğruları tekrar etmek gerekir ve iyidir.
Bu sebeple, tecrübeli büyüklerimiz, “Yüz seksen defa da olsa tekrar iyidir” demişlerdir. Biz de imkân ve fırsat buldukça, “Adalet mülkün temelidir” prensibine uygun olarak; hak, hukuk ve adalet konusundaki sıkıntıları dile getirmeye çalışıyoruz. Hak, hukuk ve adalet talebinin tekrarında da fayda var. Çünkü adaletsiz bir sistemin ayakta kalması, ittifakla mümkün değildir.
Günümüz Türkiye’sinde adalet sisteminin çok ciddî sıkıntılar içinde olduğu da herkesin malûmu. Türkiye’yi idare edenler de bu sıkıntıları inkâr etmiyorlar. Problemler o derece çoğalmış ki, nereden ve nasıl düzeleceğini bilen dahi yok.
Bir sistem düşünelim ki, ortalama iki yılda bir verdiği kararları değiştiriyor. Son 10 yıl göz önüne alındığında çok çarpıcı ve birbirinin zıddı kararlar ve uygulamalara şahit olundu. Bir dönem darbeciler, kitleler halinde tutuklandı, yargılandı ve mahkûm oldu. Sonra rüzgârlar başka bir yönden esti ve daha önce darbe iddiasıyla yargılanıp mahkûm olanlar serbest kaldı. Rüzgârlar esmeye devam etti ve daha önce darbeciler hakkında mahkûmiyet kararı verenler tutuklandı, hapse atıldı. Bu tablo, neresinden bakılırsa bakılsın problemlidir. Sessiz çoğunluk bu tabloya baktığında ne düşünür? Kimin haklı, kimin haksız olduğuna nasıl karar verecek? Birbirine taban tabana zıt kararların alındığı bir sisteme kim, ne ölçüde güvenebilecek? Zaten, yapılan araştırma ve yorumlar; vatandaşın sisteme güvenmediğini ortaya koymuyor mu?
Hukukçu değiliz, kanunlardaki ayrıntıları bilemeyebiliriz. Fakat şunu biliriz: Bir konu hakkında, birbirine zıt iki kararın ikisi de doğru olmaz!
En büyük yanlışlardan biri de, herkesin bildiği kanunlarla değil “Kırmızı Kitap” denilen Millî Güvenlik Siyaset Belgesi ya da benzer “gizli belge”lerle iş görülmeye başlanmasıdır. Bu o kadar yanlıştır ki, “Türkiye’yi idare edenler dikkat etsin. Bu gidiş çok yanlıştır” demek bile gereksizdir. Böyle bir hatayı görmemek, görüp de itiraz etmemek mümkün mü? Ne yazık ki bu köklü hata görüldüğü halde, tarafgirlik sebebiyle itiraz edilmiyor... Çok vahim bir durum...
“80 yılda yapılmayanları 10 yılda yaptık” diyenler, “Kırmızı Kitap”ı anayasa mertebesine çıkardıklarının farkında değiller mi? Millet, 12 Eylül 1980 darbesinin ürünü olan mevcut anayasadan kurtulmak isterken bu yetmezmiş gibi bir de “Kırmızı Kitap”la mı uğraşılacak? 10 yıl önce, 20 yıl önce ya da 30 yıl önce “kötü” olan “Kırmızı Kitap” şimdi mi “iyi” oldu? Siyasî hayatları boyunca “Kırmızı Kitap”a (gizli belgelere) itiraz edenlere ne oldu ki son günlerde hiç sesleri çıkmıyor?
Bu kadar haksızlık, bu kadar usûlsüzlük Türkiye için çok fazla. Bu adaletsizlik denizi sadece bir kısım insanları değil, bir bütün olarak milleti boğar. Nerde kaldı Hz. Ömer adaleti ile hadiselere yaklaşmak? Birilerinin hatası için başkalarını mağdur etmek kimin ‘defter’inde yazar?
“Sanal âlem” ifadeleriyle söylemek gerekirse “kesin bilgidir, yayalım”: Bu devran bir değil, bin defa daha döner. Kim adaletsizlik yapıyorsa, karşılığını dünyada da görmüştür ve bundan sonra da görür. Başkasının yaptığı haksızlık ve zulüm, bir başkasına bahane olamaz ve olmamalı. Zulüm devam etmez, zulüm devam etmez, zulüm devam etmez...