Türkiye’yi idare edenler, eskiden beri insanlara ekonomik vaadlerde bulunarak iktidarlarını devam ettirmeyi tercih ettiler.
Bir yönüyle onlar da haklıydı, çünkü insanlar ‘karın doyurmayan vaadler’e destek vermiyordu. Neticede siyasetçiler, yanlış olduğunu bile bile ekonomik vaadlerini yarıştırdılar.
Eskiden beri devam eden bu yanlış anlayış, son yıllarda iyice zirve yaptı. İnsanlara ‘hak, hukuk, adalet’ vaad edenler değil, ‘para, pul, arsa, daire, iş’ vaad edenler tercih edildi. Tabiî ki bu anlayış, yıllarca süren yanlış bir eğitimin neticesiydi. Eğitim sistemimiz, ‘önce hürriyet’ anlayışı ile şekillenmiş olsa; insanlar ‘önce para’ diyenleri tercih eder miydi?
Kaderin bir cilvesi olarak ne zaman ki ‘önce ekmek’ denilmiş, o ‘ekmek’ de uzaklaşmış ya da kaybedilmiş. Türkiye’nin ve dünyanın biri bitmeden biri başlayan ‘ekonomik krizler’e sürüklenmesi başka nasıl izah edilebilir? Hürriyetleri geri plana atıp, ‘önce ekmek’ dedikçe millet olarak da kaybetmişiz.
Yine böyle bir tehlike ile karşı karşıyayız. Ekonomi, para, pul, kâr dedikçe o cepheden tokatlar yiyoruz. Ekonomi alanındaki bu musibetler, belki de hak, hukuk ve adaletin önemini anlayıp, “önce hürriyet” diyene kadar devam edecek.
Başbakan Yardımcısı Cevdet Yılmaz, ekonomide var olan sıkıntıların devam ettiğini ifade ederken şöyle demiş: “Malî piyasaların çok dengesiz olması bizi zor duruma sokuyor. Bir çok ekonomide politika uygulamaları devam ederken yapısal reformlar durağanlık gösteriyor ve beklediğimiz düzeyde gerçekleşmiyor. Bu da karşılıklı risklerin ve zorlukların devam edeceği anlamına geliyor.” (AA, 5 Eylül 2015)
Dikkat edilirse, “Sıkıntılar devam ediyor, beklediğimiz iyileşmeler olmadı” anlamındaki bu ifade muhalif bir siyasetçiye ait değil. Dolayısı ile karşı karşıya olduğumuz problemin gayet ciddî olduğunu gösterir. Doğrusu da budur. Hayali hakikat gibi gösterip, “Herşey yolunda” demekle işler düzelseydi zaten bugünkü sıkıntılar yaşanmazdı. Bu bakımdan, temel problemlerin çözülemediği anlamına gelen bu tesbitlerin ifade edilmesi, ‘yara’nın erken tedavisi bakımından da önemlidir.
Türkiye’nin bu noktada da bir anlayış değişikliğine ihtiyacı var. İlkokuldan son okula kadar ‘önce hürriyet’ anlayışını yerleştirecek bir eğitim sistemine muhtacız. “Önce hürriyet” dedikçe, ekmeğe kavuşmanın daha kolay olacağını da hep beraber görürüz. Önce hürriyet diyen ülkelerin ve milletlerin uzun dönemde daha kârlı çıktığına tarih de şahittir.
“Yapısal reformlar”ı yapamadığımızın bir göstergesi de dövizdeki hızlı iniş çıkışlardır. Doların yükselmesi, iğneden ipliğe her ürün ve hizmetin pahalı hale gelmesi demek. Türkiye’yi idare edenler belli başlı lobileri suçlamak yerine, ‘yapısal reform’ları yapma yolunu tercih etmiş olsalardı muhtemelen bu günkü sıkıntılar yaşanmaz ya da daha az yaşanırdı.
Ekonomi canibinden yediğimiz tokatlar ve aldığımız ikazlar, bizi “önce hürriyet gerekli” anlayışına götürürse yine de kârlı sayılırız. Hak, hukuk, adalet ve hürriyet peşinde koşalım ki akıttığımız terlere, çektiğimiz sıkıntılara değsin...