Türkiye’nin en az eğitim kadar önemli dertlerinden biri de adalet meselesidir. Adaletin tecelli etmediği ya da geç tecelli ettiği herkesin kabul ettiği bir mesele. Türkiye'yi idare edenler de bunu ifade ve itiraf ediyor.
Ankara'da düzenlenen "Adlî Veri Bankası Tanıtım Töreni"nde konuşan Başbakan Binali Yıldırım da aynı meseleye dikkat çekmiş. Yıldırım, adliye saraylarının, bulundukları il ve ilçenin en gösterişli ve itibarlı binaları haline geldiğini belirterek, "Çünkü adalet mülkün temeli. Adalet olmayan yerde hiçbir şey olmaz. Onun için hepimizin, hepinizin görevi, adaletin gecikmeden tecellisi için bütün imkânları seferber etmemiz lâzım" demiş. (AA, 26 Ocak 2016)
Başbakan Yıldırım, şunları da söylemiş: "Adalette, kalkınmada çok daha fazla şeyi çok daha önce yaptık, ama adaletteki yapacaklarımızda biraz geciktik. Çünkü maalesef ihanete uğradık. (...) Olağanüstü hal dolayısıyla memuriyetten çıkarılanlarla ilgili yargı yolu biliyorsunuz kapalıydı ve bu yüzden de 70 bin civarında dosya, bireysel başvuru ile Anayasa Mahkemesinde bekliyordu. Şimdi en son yaptığımız düzenleme ile itiraz yolunu hukukî bir zemine kavuşturduk. (...) İleride bu dâvâların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gitme ihtimaline karşı bir yeni düzenleme yaptık, bir itiraz komisyonu oluşturduk. Bu itiraz komisyonu 7 kişiden oluşturulacak. (...) Bu inceleme sonunda ya görevine iade edilecek ya da 'İdarenin verdiği karar doğrudur' diyecek. (...) Böylece, bütün mağduriyetleri ortadan kaldıracak."
Hemen ifade edelim ki adalet olmadan hiçbir şeyin olmayacağının tekraren ilân edilmesi isabetli olmuştur. Türkiye'nin en önemli dertlerinden biri budur. Aynı şekilde bu ihtiyaç en üst seviyede yeniden dile getirildiğine göre adaletin iyi işlemediği de ifade edilmiş oluyor. O halde başka meselelerle meşgul olmak yerine adaleti çok acil bir şekilde tesis etmekten başka çare yoktur.
"Adalet sarayları" yapılırken de meselenin bina yapmak olmadığını pek çok kişi dile getirmişti. O gün bu tenkitleri dile getirenlere itiraz edildiğini de tarih kaydetmiştir. Kusura bakılmasın, ama adalet sistemindeki sıkıntılar çoğu zaman görülmek istenmedi ve idarecilerin işine yarayan bazı adaletsiz kararlar alkışlandı. Neticede millet zarar gördü.
Başbakanın "Adaletteki yapacaklarımızda biraz geciktik" sözü katmerli bir gecikmenin ifadesi olarak da görülebilir. Bunun sebebinin ihanet olması vatandaş açısından çok anlamlı olmaz. Neticede idareci her işten sorumludur. İhanetçilere fırsat vermemek de yine idarecinin ve iyi işleyen adalet sisteminin meselesidir.
Adaletin tecelli etmesi için atıldığı ilân edilen adımların iyi neticeler vermesi arzu edilir. Ancak neredeyse yüz bin kişinin meselesini, dosyasını sadece 7 (yedi) kişilik bir komisyona havale etmek Türkiye şartlarında pek de isabetli görünmüyor. Böyle bir karar mağduriyetlerin devam etmesine sebep olmaz mı?
Adaletin hemen ve doğru şekilde tecelli etmesi samimiyetle arzu ediliyorsa böyle bir komisyon 7 kişilik değil, 77 ve hatta 777 (yediyüz yetmiş yedi) kişiden oluşmalıydı. İşten aştan olma neticesini veren böyle mağduriyetlere tahammül etmek kolay değil.
Türkiye, mağduriyetleri çok kısa zamanda sona erdirecek 777 kişilik bir komisyon kuramaz mı? "Böyle bir komisyon kurmak için yeterli tecrübeye sahip 777 kişimiz yok" diyen varsa susma hakkımı kullanmak lâzım!
Adalet, hemen ve şimdi!