Risale-i Nur Enstitüsü’nün bu sene 10.’sunu tertip ettiği “Bir Tecdid Hareketi Olarak Risale-i Nur” konulu kongre ilk gün akademisyenlerin yaptığı ‘masa çalışmaları’ ve ikinci gün de halka açık ‘panel’ şeklinde yapıldı.
Beş ayrı masa etrafında toplanan katılımcılar, farklı konuları konuşarak, tartışarak, bir anlamda meşveret ederek bunları maddeler halinde özetledi ve Pazar günü Haliç Kongre Merkezi’nde yapılan “panel”le kamuoyuna açıkladı.
Bu tesbitlerin tamamı önemli, ancak dinî cemaatlerin Avrupa Birliği’ne bakışına dikkat çeken noktalar çok daha önemli. Masa çalışmalarında tesbit edilen ve açıklanan maddelerden biri şöyle: “Avrupa Birliği ideoloji karşıtı bir kurumsal yapıdır. İslam dünyasındaki müstebit ideolojilerden kurtulmak için AB ile işbirliği faydalı ve hatta gereklidir. Bu durumun bilhassa Türkiye’deki dinî gruplarca doğru şekilde anlaşılması gerekir.”
Yarım asrı aşan Avrupa Birliği maceramızda arzu edilen seviyede yol alınmamış olması “AB’nin İslama karşı olduğu” yönündeki kanaattir. Elbette bu kanaati destekleyen gelişmeler ve itirazlar da oluyor; ancak “İslama dost bir AB”nin varlığını da görmek lazım. Avrupa ve dünyada “İslam korkusu”nu yaymaya çalışan dernekler, vakıflar, partiler olmakla birlikte; bunlara ciddi manada itiraz eden ve “İslam, Avrupa’nın bir parçasıdır” diyen siyasetçiler, sosyologlar ya da her camiadan insanlar vardır. Niçin bunları da görmeyip, sadece “İslama hayır” diyen itirazcılar görülür? Almanya ya da Fransa örneğinde olduğu gibi, Müslümanların haklarını savunmak için miting ve yürüyüş düzenleyen binlerce ‘insaf ehli’ni görmemek olur mu?
Türkiye’deki dinî grupların ve cemaatlerin düştüğü hatalardan biri de bu ayırımı yap(a)mamaktır. Senelerden beri “Batı, batı diyerek batıyoruz” diyen bir çoğunluk var. İşte, Risale-i Nur’un ve Bediüzzaman’ın bakış açısının orijinalliği ve farklılığı bu noktada da bir defa daha ortaya çıkıyor. Risale-i Nur, özetle ve bilmana; “Avrupa ikidir. Birinci Avrupa insanlığa faydalı fenleri keşfetmiştir ‘iyidir.’ İkinci Avrupa ise inkârcılığı prensip yapmış, insanlığı yoldan çıkarmıştır. Bu ikinci Avrupa ‘kötüdür’” demiştir. Bu önemli nokta gözden kaçırılır ve Avrupa’ya toptan ‘kötü’ denilirse Türkiye’nin sıkıntılarını aşması kolay olmaz. Bu sebeple ülkemizdeki dinî grupların, Avrupa ile irtibatta Risale-i Nur’un bakış açısına şiddetle ihtiyacı var.
Türkiye’deki dinî gruplar bu meseleyi doğru şekilde anlasa ve ona göre davransa, siyasetçiler de kendilerine çeki düzen verir. Aynı şey, ‘demokrasi’ anlayışı için de geçerli değil mi? Bugün için demokrasi havarisi gibi davrananlar, maalesef geçmiş yıllarda ‘küfür rejimi’ diyerek demokrasiye itiraz ederlerdi. Onlar itiraz ettikçe darbeciler kazanır; bütün bir millet haktan, hukuktan ve adaletten mahrum kalırdı. Keşke, bugün demokrasiye dost görünenler bu tavrı 40 yıl, 50 yıl önce de gösterebilseydi...
Haliç Kongre Merkezi’ndeki panel, bu tesbitlerin bir defa daha yapıldığı ve kamuoyuna ilan edildiği zemin oldu. Kongreye katılan ve her kademesine emek verenleri bir defada daha tebrik ediyor ve benzer çalışmaların sadece Türkiye’de değil, başta Avrupa olmak üzere bütün İslam dünyasında da yapılmasını temenni ediyoruz. Bu gerçekler bilinirse sadece İslam dünyası değil, bir bütün olarak insanlık kazançlı çıkar...