Farklı maksatlarla da olsa, bir öğretmenimizin fedakârlığı gazete manşetlerine yansıdı. Habere göre Muş’ta bir köy öğretmeni her gün 60 km. yol katederek eğitimin devam etmesini sağlıyormuş.
Muş’un Güdüm Köyüne bağlı Kurtuluş mezrasında görev yapan öğretmen Cengiz Sur, yağan kar sebebiyle okul yolu kapanınca, eğitim aksamasın diye öğrencilerini kucağında ve sırtında taşıyarak okula götürüyormuş. Bu fedakârlığı sosyal medyada beğenilince Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun da ilgisini çekmiş. Aynı habere göre Davutoğlu, Cengiz öğretmeni arayıp tebrik etmiş. Başbakan ayrıca, Cengiz öğretmeni ‘imzacılar’a da örnek gösterip “Boğaz’daki sıcacık odalarından hükümete had bildirmek isteyenler de var... Cengiz Sur gibi öğrencilerini sırtında okula taşıyan da” demiş. (“Cengiz Hoca’lı Mesaj” manşet haberi, Yeni Yüzyıl, 18 Ocak 2016)
Elinde kürek, sırtında öğrenci, yollardaki karları küreyip okulunu açık tutan Cengiz Öğretmeni biz de samimiyetle tebrik ve takdir ediyoruz. Türkiye’nin pek çok yerinde buna benzer fedakâr öğretmen ve idarecilerin olduğunu da biliyoruz. Ancak ve ancak, mesele Cengiz Öğretmeni tebrik edip, örnek göstermekle bitiyor mu?
Cengiz Öğretmenin, kendisini tebrik için arayan Başbakan’a söylediği sözlerde önemli bir ‘bilgi’ var. Haberin ilgili bölümü şöyle: “Ağır kış koşulları altındaki Muş’ta bir elinde kürekle yolları açan, kara bata çıka çocukları taşıyan (ögretmen) Sur, her gün 60 kilometre yol yaparak okula gidiyor. Müthiş öğretmen ‘Önemli olan ben değilim, bu çocukların geleceği’ diyor. Cengiz Sur, (...) Davutoğlu ile konuştuğunu belirterek şunları söyledi: “Sayın Başbakanımız ve eşi dün akşam beni arayarak fedakârlığımdan ve öğrencilerime olan sevgimden dolayı beni tebrik etti. Ben de aradıkları için kendilerine teşekkür ettim. Hava şartları çok kötü olunca öğrencilerimi okula götürüp getirirken benim de fotoğraflarımı çekmişler. Sayın Başbakanımız, ‘bir ihtiyacın var mı?’ diye sordu. Ben de okulumuzla ilgili sorunlar olduğunu ve öğrencilerin konteyner bir okulda öğrenim gördüğünü söyledim. Kendisi de en kısa zamanda köyümüze bir okul yaptıracaklarını söyledi. Evim Muş’un merkezinde ve her gün 30 kilometre gidip 30 kilometre dönüyorum. 11 yıldır ücretli öğretmenim.”
2016 yılında bir köy/mezra okulunun binası olmaması ve ‘konteyner’da hizmet vermesi doğru mudur, uygun mudur? Değilse bu problem, bu mesele bu güne kadar niçin halledilmemiştir? O ilin yöneticileri bu güne kadar bu derde niçin çare olmamışlar? Bir köye, bir mezraya okul binası yapılması için illa gazetelere manşet olması, Başbakan’ın böylece haberdar olup öğretmenleri araması mı gerekir? Bu meselede işleyen bir sistem yok mu? Orada bir okul ihtiyacı olduğunu Millî Eğitim Bakanlığı bilmiyor mu? İhtiyaç ise bugüne kadar niçin yapılmamış? İhtiyaç değilse, bugünden sonra niçin oraya okul yapılacak?
Aynı zamanda bu ‘fedakâr’ öğretmenimizin 11 yıldır ‘ücretli’ öğretmenlik yaptığını öğreniyoruz. Bu da derin bir çelişki değil mi? Hani ‘sistem’ işliyordu? Bir köye 11 yıldır ‘kadrolu’ bir öğretmen tayin edilemedi mi? Ya da 11 yıldır ‘ücretli’ öğretmenlik yapan ‘fedakâr’ bir öğretmen, artık ‘kadro’ hak etmez mi?
Türkiye’de bu tablolar yaşanırken her şeyi güllük gülistanlık göstermek samimiyetle bağdaşmaz. Problemlerin varlığını görelim ve kabul edilim. Dertleri ve eksiklikleri görmeyerek, inkâr ederek ve üstünü örterek bir yere varamayız.
Ülkemizde binlerce ‘fedakâr Cengiz Öğretmen’ ve başka meslek sahibi insanlar var. Bunların kıymetini bilelim ve sayılarının çoğalması için de hep birlikte çalışalım...