Bazı tahminlere göre 15 milyar insanın ‘tok’ olarak yaşamasının mümkün olduğu dünyamızda, 34 ülke halkının ‘açlık’la imtihan olduğunu duymak ‘medeniyet’in büyük bir çelişkisi değil mi?
Dünyamızda 7 milyardan daha fazla insan yaşıyor ve bunların bir kısmı israf içinde yaşarken bir kısmı da ‘açlık’ sebebiyle ölümle tanışıyor. Birleşmiş Milletler’in (BM) açıklamasına göre açlığın sebebi şunlar: Çatışma, kuraklık, sel ve benzeri konular.
BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün raporunda yer alan ülkelerden 27’si Afrika, kalan 7’si ise Asya kıt’asında bulunuyor. Bu ülkeler Zimbabve, Burkina Faso, Çad, Cibuti, Eritre, Gine, Liberya, Malavi, Mali, Moritanya, Nijer, Sierra Leon, Burundi, Kongo, Etiyopya, Kenya, Lesotho, Madagaskar, Mozambik, Güney Sudan, Sudan, Svaziland, Uganda, Orta Afrika Cumhuriyeti, Somali, Kamerun, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Afganistan, Myanmar, Nepal, Irak, Suriye, Kuzey Kore ve Yemen.
34 ülkede milyonlarca insanın ‘açlık’la karşı karşıya kalması sadece o ülkelerin derdi midir? Dünya bir ‘köy’ hükmünde olduğuna göre, Suriye’deki açlık ve sıkıntı sebebiyle, Amerika ya da Kanada’daki insanlar da dertlenmeli değil midir? Çareyi sadece ‘açlıkla karşı karşıya olan 34 ülke’ mi bulacak? 34 ülkede açlık yaşanması, geri kalan yüz elliden fazla ülkenin derdi değil mi?
Her fırsatta ifade etmek gerekir ki, ‘büyük devlet’lerin idarecileri ve Birleşmiş Milletler samimî olarak bu meseleyi halletmek istese halledebilir. Hiç tartışmaya gerek yok ki BM bu konularda sadece ‘rapor’ hazırlamakla görevini yaptığını zannediyor. 2016 yılında bir insan bile ‘açlık’ sebebiyle ölümle yüz yüze geliyorsa; ‘insanlık’ bu neticeden dolayı sorumludur. Gerçekten istense açlık da, susuzluk da, savaş da, yolsuzluk da olmaz, olamaz. Tek şart, samimî olmak ve bu fenalıklarla birlikte mücadele etmektir. Bunu yapmayıp, başka ülkelerin fakirliği üzerinde zenginlik inşa etmek ayrı bir cinayettir. Büyük devletlerin silâh sanayilerini ayakta tutmak için savaşları dolaylı olarak teşvik ettiğini bilmeyen var mı? Son örneğini Suriye’de gördüğümüz üzere silâhları susturmak için bir ülkenin baştan sona yakılması, yıkılması ve yüzbinlerce insanın ölmesi mi icap ediyordu? Suriye’de silâhlar hiç patlamadan da ‘barış’ temin edilemez miydi? Aynı şey, yakılıp yıkılan diğer İslâm ülkeleri için de geçerli. Afganistan, Irak ve Libya gibi ülkeler bilerek savaş ateşine atılmadı mı?
Elbette sebepler değişse de ölüm hakikati değişmeyecek. Açlık sebebiyle ölümden kurtulan insanlar da nihayetinde ölecek. Fakat 2016 yılında açlık, susuzluk ve ‘iktidar savaşı’ için masum insanların ölmesi ayrı bir acı veriyor.
Açlık ve kuraklık çeken bazı ülkelerin gerçekte çok verimli topraklara ve yeterli kaynak sulara sahip olduğunu da unutmayalım. “Asya münafıkları ve Avrupa’nın dessas zalimleri” bu imkânları çalmaya ya da gaspetmeye devam ediyor maalesef.
Duâmız, İslâm dünyası ve insanlığın ‘dessas zalimler’in pençesinden kurtulması için olsun..