“İttihadı İslâm nedir?” diye sorulduğunda, derhal “İslâm birliğidir” diye cevap verilecektir.
Ama İslâm birliği nedir? Alt yapısı nedir? Nasıl teşekkül edecektir? diye sorulduğunda ise, zihinlerin net olduğunu söylemek mümkün gözükmüyor. Daha ittihadın ve ittifakın ne olduğunun bilinmediği bir ortamda salt olarak ittihad-ı İslâmdan bahsetmek kuru slogandan öteye geçmeyecektir.
Öyleyse, bu konuda hata ve kusurlarıyla nisbî olarak bir anlatımda bulunmak icab ediyor.
Evet ahirzamanda “ittihad-ı İslâm en büyük farz vazifedir.” Ancak bir şeyin farz olduğunu bilmek başka; o farzın nasıl yerine getirileceğini bilmek ise bütün bütün başkadır. Zira, esası bilip usûlü bilmemek esası da yerine getirememek demektir. Yani, farza inanmak ve farzı bilmek başka, farzı icra etmek ise bambaşkadır.
İttihad, “akıl, kalp, kıble, niyet ve amaç birliği olup birliğin mana ve batın boyutunu ifade eder. Başka bir anlatımla,”itikad, iman, kıble, rıza-i İlâhî ve İ’layı Kelimetullah” birlikteliğidir. Aynı imana, aynı itikada sahip olan ve aynı kıbleye yönelen insanların aynı İ’layı Kelimetullah idealinde birleşmelerine ittihad diyoruz.
İttifak ise, iman, itikad ve rıza-i İlâhî konusunda ittihad eden insanların, cemaatlerin, teşekküllerin, devletlerin fiilen ve resmen birlikte hareket etme konusundaki imza ve sözleşmelerini ve bu konuda aktif hareket etmelerini ifade eder. İttihad ruh ise, ittifak onun cesedidir. İttihad niyet ise, ittifak onun amelidir, eylemidir. İttihad sivil ise, ittifak nisbeten resmîdir. Bu sebepledir ki, ahirzaman mütefekkiri Said Nursî Hazretleri, ittihaddan bahsederken “ittihad-ı İslâm” der, ama ittifaktan bahsederken ise, “Cemahir-i Müttefika-i İslâmiye /İslâm Cumhuriyetleri Birliği” der. Elbette müttefika, ittifaktan gelir, yoksa ittihaddan değil. Ama kalpler ve zihinlerde ittihad teşekkül etmeden ittifakı tesis etmek müşküldür, neticesizdir.
Bu kısa anlatımdan da anlaşılacağı üzere, İttihad öncelikle kalplerde ve dimağda başlaması gerekiyor ki, biz buna “iman ve fikir birliği” diyoruz. Zira, imanın mahalli kalp olduğu gibi hikmetin mahalli ise akıldır.
Risale-i Nur’un ise, bir iman ve hikmet hizmeti olması cihetiyle ittihad-ı İslâmın çekirdeği olduğu sonucuna hadsen intikal ediyoruz. Kaldı ki, kırmızı kitapların, ittihad-ı İslâma ve ittihad-ı Muhammediye (asm) çekirdek olduğunu nurların müellifi ve ahirzamanın bedisi bizatihi ifade ediyor. Biz müntesipleri de bunu aklımızla muhakeme, kalbimizle tasdik ve gözümüzle müşahede ediyoruz.
İttihad-ı İslâm konusunda şu manşet bilgileri de hatırlatmak gerekiyor. Şöyle ki,
1- İttihad cehil/cehalet ile olmaz. İlim ve fikir ile ve bunların imtizacı ile olur.
Bediüzzaman Hazretleri ittihad-ı İslâmın eğitim ayağı bağlamında Medresetüz-zehra modelini ortaya koymuştur. Bu yolla İslâm âlemindeki zaruret/fakirlik, cehalet ve ihtilâf hastalıklarını; san’at/zanaat, marifet/ilim ve ittifak/birlik içinde hareket etme prensipleriyle tedavi ile ittihad-ı İslâm konusunda bu ümmete aşk, şevk ve ümit aşılamıştır.
2- İttihad istibdat ile olmaz. Hürriyetperver ve demokratik sistemlerle teşekkül eder.
Hürriyetin iman ile İslâm ile ve insan ile bağını anlatan ve demokratik meşrû sistemin bir nimet olduğunu öğütleyen Üstad Hazretleri hürriyet için yapılan her türlü fedakârlığı ve sıkıntıya katlanmayı övmüştür. Maalesef İslâm âlemi henüz hürriyetin önemini kavramış değildir. Bir fecr-i kâzib bağlamında “yalancı bir Arap baharı” zuhur etmiş, ancak çabuk sönmüştür. Bunun fecr-i sadıkı anlamında hakiki Türk ve Arap baharlarını görmeyi ümit ve niyaz ediyoruz.
3- Adaleti izafî anlayışıyla değil, adaleti mahza uygulaması ile ittihad-ı İslâm olur.
O sebeple birisinin hatası ile yakınlarının da cezalandırılması, ya da suçlu olduğu noktasında şüphe olduğu halde aleyhinde delil olmayan birisine ceza verilmesi şeklindeki bir anlayış ittihad-ı İslâmın adalet anlayışı olamaz. Hakiki adaleti mahza noktasında da İslâm âlemi aydınlatılmalı ve bu konular üzerinde tahşidatlar yapılmalıdır.
Bir iman hareketi olarak Risale-i Nur ekolü ittihad-ı İslâmın temelini ve çekirdeğini oluşturduğu gibi, Medresetüz-zehra modeliyle de eğitim ayağını inşa edecektir.
***
İttihad-ı İslâm, sadece mü’min ve Müslimlerin huzuru için değil bütün insanlığın sulhu ve huzuru için bir önşarttır. Öyle ki, bütün insanlığın barış ve huzurunu netice vermeyen bir ittifak; ittihad-ı İslâm olamaz.
Zira, ittihad-ı İslâmın alt yapısı, kâinattaki unsurlar ve eşyalar arasındaki “dayanışmayı, yardımlaşmayı, paslaşmayı, cevaplaşmayı” teşhis ve tesbit edip bunu insan ve toplum ilişkilerine uygulamaya dayanır. Yani, Kadîri Külli Şey adeta biz kullarına ihtar eder ki, “bakın ben kâinatı nasıl Rububiyet kanunlarımla idare, tedbir ve terbiye ediyorsam; siz de aranızda bu kanunları istinbat ederek insanlık âleminde huzuru, barışı ve sükûnu yakalayabilirsiniz.
Yaşasın! Bütün insanlığın barış ve huzurunu netice veren ittihad-ı İslâm ve cemahiri müttefika-i İslâmiye. Amin.