AB’nin son yapılan Avrupa parlamentosu seçimlerinde aşırı sağcı kanadın milletvekillerinin, seçilmesi ve çoğunluğu elde edecek konuma gelmesi önemli bir gelişme.
Fransa, Almanya ve İtalya gibi Avrupa’nın yükünü çeken ülkelerde yapılan seçimlerde, aşırı sağcı partilerin oy oranlarında artış ve halk desteğinin bu partilere kayması, Avrupa’nın geleceği ne olacak sorusunu hatırlatıyor.
Asya ve Avrupa kıtasının geçiş noktasında, boğazlar sayesinde jeopolitik öneme sahip bir ülkeyiz. Türkiye, Orta Doğudan Avrupa’ya geçişte kapı niteliği taşıması ve göçmen geçişlerinin bu noktadan olması önemli. Göçmen geçişine, Türkiye’nin Avrupa birliği ile yapmış olduğu anlaşma gereği, kısıtlı izin veren takvim böyle işlerse AP’da yeniden gündem olacaktır. Avrupa göç almama noktasında, Türkiye ile kalıcı bir anlaşma zemini aramakta. Bununla birlikte, kendi iç siyasetinde artan aşırı sağ eğilimli milletvekillerinin çokluğu da AB’ni düşündürmekte. Bugüne kadar ılımlı bir politika sergileyen, AB’nin politikalarında bazı köklü değişimler olabilir.
Aşırı sağcı kanadın en büyük özelliklerinden biri göçmen politikası. Bu politika, Türkiye ve Ortadoğu ülkelerini direk etkileyecek durumda. Dolayısıyla aşırı sağcı eğilim, göçmenleri kendi ülkelerine gitmesi noktasında çalışmalara sürükleyecektir. Göçmenlere çok fazla hayat hakkı tanımamak ya da göçmen sayısını minimuma indirebilecek her türlü politikaları geliştirmek istiyorlar. Göçmen karşıtı politikalar ürettikleri için, ciddi oy kazanımları söz konusu. Fransa, Almanya, İspanya ve İtalya gibi lokomotif ülkelerdeki bu aşırı sağcı gelişme, çalışmaya gelen ve katma değeri yüksek işçi sınıfındaki göçmenleri de içine alacak şekilde, ülkelerinden gitmelerini isteyen çok riskli politikaları tetikleyebilir, böyle bir gelişme Türkiye’yi çok yakından ilgilendirir.
Görünen en büyük reel problemin, Avrupa’da serbest dolaşan göçmenlerin sayısının hızla artması, bununla birlikte ülkelerine dönüşleri noktasında, AB’nin katı ve acı reçetelerini işleme koyması olacaktır. Afganistan, Suriye ve Irak’taki iç savaştan, İran’da ise baskıcı rejimden kaçanların geçiş kapısı olarak Türkiye’yi görmeleri artık sorun teşkil edecektir. Katma değeri yüksek olup ülke ekonomisine katkı sağlayan kalifiye ve nitelikli elemanların kabul edilmesi söz konusu, bununla birlikte nüfus (doğum-ölüm) oranlarının çok hızlı şekilde göçmenler lehine değişim göstermesi de demografik açıdan sıkıntılı bir durum oluşturmakta. Yerleşim yerlerindeki nüfus dağılımının giderek farklı şekle dönüşmesi de Türkiye’nin endişe etmesi gerekli olan bir durum. Türkiye, göçmen konusunda başta Suriyeli, Afganistanlı, Pakistanlı veya diğer ülke vatandaşlarının rahat bir şekilde ülkeye girişlerini bloke etmeli. En azından bir nizam dahilinde olmalı ve devletin etkisinin hissedilmesi açısından önemlidir. Özellikle Kayseri, Konya ve Bursa gibi muhafazakar illerimizdeki göçmen-yerli savaşının fitilini ateşleyen dış güçlerin, giderek bu konuyu kaşıyacakları malum. O yüzden hızlıca göçmen konusunu enine boyuna masaya acil kodu ile yatırılması önemli, çünkü erken teşhis ve tanıyı destekleyen röntgen filminde okunanlar bunlar.
Anarşiyi ve çıkabilecek olan kavgaları önlemek, devletin görevi. Türkiye’nin önünde ekonomiden sonra en büyük sıkıntı, göçmenlerin durumudur. Türkiye’nin bir geçiş kapısından ziyade tamamen kapılarını kapatan ve sadece katma değeri yüksek ve ekonomik bağımsızlığını sürdürebilen durumdaki kalifiye elemanları ülkesine girişine izin verecek bir yapıya kavuşması beklenen tavır olmalıdır.