En son önceki gün Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Sinirlioğlu’nun, Türkiye ile ABD’nin Suriye’de “tampon bölge kurulması” için anlaştığını açıklaması bunun ifadesi. 

Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Mark Toner’ın hemen ardından basına Suriye’nin kuzeybatısında “güvenli bölge” iddialarını açık açık “Herhangi bir bölge konusunda herhangi bir anlaşma yok. IŞİD’le mücadelede anlaştığımız konu Türk üslerini kullanmak” diye yalanlamasına karşı Dışişleri’nin ısrarı, “Neler oluyor?” sorusunu sorduruyor.   

Amerikan Dışişleri “IŞİD ile mücadelede hava operasyonlarımızı geliştirmek için Türk tesislerini kullanmakta anlaştık, çabalar sürecek” deyip, “güvenli bölge” ya da “anti IŞİD bölge”nin söz konusu olmadığını vurgularken Ankara’nın ilhahı, bu açıdan düşündürücü. 

Daha önce de Obama’nın Etiyopya ziyaretine eşlik eden üst düzey bir Amerikalı yetkiliye dayandırılan “Türkiye’nin Suriye sınırı boyunca IŞİD’den arındırılmış ‘tampon bölge”/’uçuşa yasak bölge’ oluşturulacağı ve IŞİD’e karşı karada mücadele eden ortaklarına da destek vereceği” haberi üzerine, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Lizbon’da Türkiye ve çevresindeki güvenlik tehdidinin arttığına işâretle NATO’nun desteğini beklediğini söylemesi bunun ikrarı oldu…

FELÂKETİN ORTASINA ATAR

Tesbit şu ki, “İncirlik mutabakatı”yla “IŞİD’e yapılacak operasyonlar” paravanında İtalya’nın Aviano Üssü’nden kalkan 6 Amerikan F-16 savaş uçağı üç yüz personelle peşpeşe İncirlik Üssü’ne intikal ederken, AKP hükümeti’nin iç savaşın ardından Şam yönetimini devirmek amacıyla dayattığı “tampon bölge/uçuşa yasak bölge”de diretmesi Ankara’nın “saplantısı”nı su yüzüne çıkarıyor.  

“Tampon bölge”nin doğu-batı yönünde 98 kilometre, derinliğinin ise 45 kilometre olacağını kaydeden Dışişleri Sözcüsünün, “PYD ve DAEŞ (IŞİD) bu bölgeye yaklaşması halinde hem Türkiye, hem de ABD tarafından vurulacak” sözleri, Türkiye’nin peşinen komşudaki savaş ortasına sürüklendiğini gösteriyor. 

Vakıa şu ki, hangi isim altında olursa olsun “tampon bölge”, Türkiye’nin bir başka ülkenin topraklarını ihlâli ve işgali anlamına geliyor. Dahası Financial Times’in, “Artık Türkiye bir cephe ülkesi” yorumuyla Türkiye topraklarını çatışma sahası ve Suriye’deki iç savaşın bir parçası yapıyor. 

Sözü edilen “tampon bölge” için Cerablus ile Azez arasındaki alandan bahsediliyor. ABD’nin “Suriye’de IŞİD’i vuracağı”ndan bahsediliyor; ama gerçek şu ki bölgede Kuzey Irak’taki gibi bir tek örgüt değil, birbiriyle çatışan birçok silâhlı muhalif grup bulunuyor. 

Kaldı ki, Türkiye’nin yıllardır Kuzey Irak’taki PKK kamplarını havadan vurup dağı taşı bombalamasının bir işe yaramadığı gerçeğiyle, Amerikan ve küresel güçlerin hava harekâtıyla IŞİD’in de bertaraf edilmeyeceği ortada.

Bu durumda başta İncirlik olmak üzere Türkiye’nin muhtelif hava üslerinin IŞİD üzerinden Suriye’yi vuracak koalisyon savaş uçaklarının kullanımına açılması, Türkiye’yi tam bir bataklığın ve felâketin ortasına atıyor…

FELÂKET VE ACI AKIBET

Zira, IŞİD’in yanısıra yine El Kaide bağlantılı başta El Nusra olmak üzere Ahrâr-üş Şam, İslâmi Cihad, Özgür Suriye Ordusu ve PYD-YPG olmak üzere birçok örgüt militanı cirit atıyor.

Şu da bilinmeli ki, büyük çoğunluğu yabancı militanlardan oluşan ve esasen yine menhus ifsad şebekelerinin mâmulü diğer El Kaide örgütleri gibi IŞİD’in de dayandığı bir coğrafya yok. Küresel emperyallerin Türkiye üzerinden bölge üzerindeki hegemonya ve enerji çıkarları hesâbına saldırıları üzerine rahatlıkla bölgeyi terk edip bir başka bölgeye kayabilir. 

Ve Batılılar yarın “işleri” bittikten sonra “IŞİD bölgeyi terk etti” diye sortilerini kesip Türkiye’yi komşusundaki iç savaş fitnesiyle karşı karşıya bırakabilirler. 

Bunun içindir ki, Ankara “terörle mücadele” perdesinde ecnebi güçler hesâbına askerî müdahaleyle Müslüman komşusunu vurma tuzağına düşmemeli.

Saddam’ı tahrik edip Kuveyt’e sokan ecnebilerin daha sonra Irak’ın başına getirdikleri felâket ve acı akıbet ortada. Ankara bu akıbetten sakınmalı…