Referanduma sunulması beklenen “cumhurbaşkanlığı sistemi”ne dair Anayasa değişikliğinde yapılan yanıltmalardan biri, “yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı” iddiası. Oysa yüksek yargı, tek başına cumhurbaşkanının ve siyasî iktidarın uhdesine veriliyor.
Evvelâ, hâkimlerin ve savcıların âmiri konumundaki Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSYK) “yüksek” niteliği alınarak “Hâkimler ve Savcılar Kurulu” (HSK) adıyla yeniden yapılandırılıyor. Kurulun üye sayısı 22’den 13’e, daire sayısı 3’ten 2’ye düşürülüyor. Ve buna göre, daha önce HSYK’nın 22 üyesinden 6’sını belirleyen cumhurbaşkanı, “yeni sistem”le başkan dahil 13 üyelik kurulun 6 üyesini doğrudan belirliyor.
Bütün demokratik ülkelerde olduğu gibi hukuk devletinin temel şartı olan yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı adına Adalet Bakanı ile müsteşarının kuruldan çıkarılması gerekirken, cumhurbaşkanının atadığı her iki üyenin ismin tabiî olarak kurula başkan ve başkan yardımcısı olmasıyla yargının en üst idarî kurulun yarısına yakını otomatikman cumhurbaşkanının uhdesine veriliyor.
Kalan 7 üyeden üçü Yargıtay üyeleri, biri Danıştay üyeleri, üçü ise hukukçu öğretim üyeleri ile avukatlar arasından Meclis tarafından seçiliyor. Lâkin Adalet ve Anayasa Karma Komisyonu’ndan oylanan adayların Genel Kurul’daki seçim süreçlerinde önce nitelikli çoğunluk aranıp, birinci oylamada 400, ikinci oylamada 360 çoğunlukla ve seçilmedikleri takdirde en çok oyu alan iki aday arasında kur’a çekilmesiyle seçiliyorlar. Ve en az iki üyenin “parti genel başkanı cumhurbaşkanı”nın partisinin seçmesiyle altı ay içinde seçilecek yeni HSK da iktidar blokunun eline geçiyor.
HSK, DANIŞTAY VE YARGITAY
Keza mevcut Anayasaya göre, idârenin her türlü eylem ve işlemlerini denetleyen en üst yargı organı Danıştay üyelerinin dörtte üç ünü (67 üyeyi) HSYK seçiyor. Şu anda 116 olan ve üç yıl içinde 90’a düşecek üyelerin dörtte birini 23 üyeyi zaten cumhurbaşkanı belirliyor.
Ve Yargıtay üyelerini de HSK belirlediğinden, Yargıtay başsavcısı ve vekilini de atadığından, Danıştay’ın yanı sıra adlî yargının üst kurumu Yargıtay da cumhurbaşkanının güdümüne giriyor.
Diğer yandan, “yeni sistem”le “cumhurbaşkanına yargılama yolunun açıldığı” çarpıtması yapılıyor. Halbuki, herhangi bir suç işlediği iddiasıyla cumhurbaşkanını, yardımcılarını ve bakanları “Yüce Divan” sıfatıyla yargılayacak Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) 15’e indirilen üyesinden 13’ünü yine cumhurbaşkanının tek başına ataması, Meclis’in ancak üç üyeyi seçmesi, peşinen mahkemenin bağımsızlığını ve tarafsızlığını berhava ediyor.
Keza cumhurbaşkanının yargılanabileceği suçlardan yargı yolunun açılması için Meclis’te 301 imzayla soruşturma önergesi verilmesi, 360 oyla soruşturma açılması ve 400 oyla ancak Yüce Divan’a gönderme kararının alınabilmesi; ayrıca Yüce Divan’ın, üç ay normal süre ve üç aylık uzatmayla en fazla altı ayda yargılamayı tamamlama durumunda kalması, yargılanmayı daha baştan zorlaştırıyor. Üstelik, Yüce Divan’ın verdiği cezâ veya suç türü milletvekili seçilme şartlarına engel oluşturmuyorsa cumhurbaşkanının göreve devam edebilmesi ve görevde bulunduğu sürede işlediği iddia edilen suçlar için görevi bittikten sonra da aynı şartlarda yargılanacak olması, yargılanmaya bir başka bariyer oluşturuyor.
ÜÇ TEMEL ERK DE GÜDÜMDE!
Özetle, üyelerinin beşte dördünü atadığı Mahkemenin, cumhurbaşkanını, yardımcılarını ve bakanları bağımsız ve tarafsız konum ve irâde ile yargılamasını neredeyse âdeta imkânsız kılıyor. “Cumhurbaşkanına yargılama yolunun açıldığı” iddiasının hiçbir geçerliliği kalmıyor.
Bu arada Anayasanın 108. maddesindeki Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun (DDK) kuruluş ve işleyişinin cumhurbaşkanının kararnâmesiyle düzenlenme hükmü getiriliyor. DDK’nın “inceleme” yetkisine “idârî soruşturma” yetkisinin de eklenmesiyle, cumhurbaşkanına devlet kurumlarıyla birlikte sivil toplumu soruşturması da getiriliyor.
DDK’nın vatandaşların bin bir emekle kurdukları dernekler, vakıflar, sendikalar ve meslek kuruluşlarını incelemesinin yanısıra idarî soruşturma yetkisi, cumhurbaşkanının yargı alanına müdahâlesine ortam hazırlanıyor. Hukukçular, bu emr-i vakiyi, temel hak ve hürriyetlerin güvencesini ortadan kaldırma tehdidini taşıyan özgürlükçü demokrasiye aykırı tamamen otoriter bir hal olarak değerlendiriyorlar.
Neticede, referandumda “evet” çıkması halinde, demokrasilerde kuvvetler ayrılığının üç temel erki ve teminatı olan yürütme ve yasamadan sonra yargı da cumhurbaşkanının vesâyetine bırakılıyor.