Kanlı terör saldırılarıyla her gün onlarca insanımız hunharca katledilirken, aylar sonra bu hafta Meclis’te OHAL’ın yeniden üç ay uzatılmasına dair hükûmet tezkeresinin yanı sıra büyük mağduriyetlere sebebiyet veren KHK’ların görüşülmesi bekleniyor.
Bu arada OHAL KHK’larının, her haliyle hukuka, temel hak ve hürriyetlere aykırı olarak hoyratça haksızlıkların dayatılmasında istimal edildiği kanaati gittikçe toplumda yaygınlaşıyor.
1 Eylül 2016 tarihli -29818 sayılı- 948 sayfalık Resmî Gazete’nin “mükerrer sayısı”nda yayınlanan 672 sayılı KHK ile rekor seviyede on binlerce kamu personelinin hak kazandıkları ve hayatlarını verdiklerini meslek ve görevlerinden ihracı bunun son örneklerinden.
İlk sayfasında, 15/8/2016 tarihinde Cumhurbaşkanlığı başkanlığındaki Bakanlar Kurulu’nca ‘Terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan” denilerek, tek kelime savunmaları alınmadan 43 bin kamu personelinin ihracı eklenmiş.
“DESTEK YA DA YARDIMCI OLABİLECEK” İHTİMALİYLE!
“İhraç listesi”nde Sayıştay’dan Diyanet’e, YÖK’ten Millî Eğitime onlarca devlet kurumundan on binlerce isim, sıra numaraları, görevleri, kurumları, il ve ilçeleri kaydedilerek atılmış. Mesela Emniyet’in çeşitli kademelerde 7669 görevli ile 28 bin 163 öğretmen işinden atılmış.
Mevzubahis KHK’larla, devlet kurumlarında, üniversitelerde, “FETÖ/PYD ile bağlantılı veya sözkonusu örgüte destek ya da yardımcı olabilecek durumunda” ihtimaliyle hiçbir gerekçe belirtilmeden on binlerce kamu personeli hakkında soruşturma başlatılıyor.
En çarpıcısı da, daha menhus “darbe teşebbüsü”nün iç yüzü açığa çıkarılıp darbeciler tesbit edilmeden, şimdiye kadar devletin izniyle resmen faaliyet gösteren, en üst düzeyde devletlilerin övgüler yağdırdığı okul-dershanelere çocuklarını gönderdikleri, bankada işlem yaptıkları, sendikaya üye oldukları için ilgisiz insanlar temel hak ve özgürlüklerinden mahrum ediliyor.
Mâlum silâhlı terör örgütleri canlı bomba, tonlarca patlayıcı yüklü araçlarla intihar saldırılarında bulunup her gün onlarca vatandaşı, askeri, polisi katlederken, yine “MGK kararı”na dayanılarak sırf “kurbanını bağışladığı”, “burs verdiği”, “kermes düzenlediği”, “yardım faaliyetinde bulunduğu” gerekçesiyle birçok kişi gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, açığa alınıp ihraç ediliyor.
Son olarak KHK’ya da gerek görmeden İçişleri Bakanı’nın tâlimatı ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün sitesindeki ikrarla, 2 bin 523’ü amir olmak üzere 12 bin 801 polis “ikinci bir kalkışma ihtimaline karşı” silâhları alınıp uzaklaştırılıyor.
İDDİALARLA, TAHMİNLERLE, İSNADLARLA…
Kısacası, AYM Başkanı’nın “OHAL hukuksuzluk hali değildir, olağanüstü durumlarda yapılacakların çerçevesi yasalar kapsamında belirlenmiştir” ifâdesine rağmen, iddia, ihtimal ve isnadlarla insanların hak ve hürriyetleri fütursuzca gasbediliyor.
Oysa dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde OHAL kararnâmeleriyle yasalarda değişiklik yapılamayacağı gibi, insanlar sorgusuz – sualsiz, yargısız suçlanmazlar. Kesinleşmiş mahkeme kararı olmadan, yürütmenin ve MGK benzeri devlet kurumlarının kararlarıyla “terör örgütü” tanımlanması yapılmaz. Yargılanmadan, tahminlerle vatandaşları “terör örgütü üyeliği” ithamıyla yaftalanmaz.
Hulâsa, yine AYM Başkanı’nın, “temel hak ve özgürlüklerin daha da kırılgan hale geldiği dönemde adâlet daha da önemlidir” diye dikkat çektiği süreçte, “suçlu” – “suçsuz” ayrımının âdilâne yapılması, zulümden sakınılıp adâletin temini için evvela OHAL uygulamaları ve KHK’ların hukuka ve kanunlara uygun hale getirilmesi icâb ediyor…