Suriye iç savaşından sıçrayan fitne ateşiyle halen Kilis’e roketler düşerken Cerablus operasyonuyla tuzağa düşür(ül)me riski de artarak devam ediyor.
Başbakan’dan sonra Dışişleri Bakanlığı ile Millî Savunma Bakanı’nın, “Fırat kalkanı terör belâsı vatandaşlarımızı rahatsız etmeyecek kadar geriletilip hududumuzda huzur sağlanana kadar sürecektir” açıklamasına rağmen, güneye doğru genişletilerek süren harekâtın net hedefi ortaya konulmuyor.
Keza ABD’li yetkililerin “Fırat kalkanı”nın kapsam ve hedeflerine dair demeçlerinin “kabul edilemez olduğunu ve müttefiklik hukukuyla bağdaşmadığı”nı bildiren Ankara, ABD’nin “PYD’nin doğuya çekilmesi ve herhangi bir YPG unsurunun Fırat nehrinin batısında kalmayacağı” taahhüdünü bir an önce yerine getirmesini beklerken, kara harekâtının yanı sıra hava harekâtları da sürüyor. (DHA, 30.8.16)
Bu arada Amerikan Savunma Bakanı, Türkiye’ye IŞİD’e karşı savaşa odaklanma ve PYD/YPG’nin ağırlıkta olduğu Suriye Demokratik SDG ile çatışmaya girmeme çağrısında bulunurken, “Bu eylemler ABD ile koordine edilmedi ve herhangi bir destek vermiyoruz” diyen ABD Dışişleri Sözcüsünün, “Bu tür koordine edilmemiş eylemler, Suriye’de IŞİD’i yenilgiye uğratma çabalarında bizi ileriye götürmüyor, fayda sağlamıyor; tam tersine IŞİD’e alan sağlıyor” uyarıları kafaları karıştırıyor. (AA, 31.16)
İFNA PLÂN VE PROJELERE MUKABİL…
Özetle, 100 ülkeden 80 bin militanın kol gezdiği, onlarca istihbarat örgütünün cirit attığı, bir dizi silâhlı örgütün çatıştığı bölgede, hükûmet sözcüsünün ikrarıyla en az on beş küresel ve bölgesel gücün bu maşa – taşeron örgütler üzerinden vekâlet savaşlarını yürüttüğü Suriye’de, harekâtın nereye kadar ilerleyeceği ve ne kadar kalınacağı belirsizliği devam ediyor.
Bu ortamda, işgalci ve istilâcı küresel güçlerin Osmanlıya, bu ülkeye ve İslâm dünyasına “suikast”ı olan İngiliz - Fransız patentli Sevr muahedesinden Amerikan mahreçli “büyük Ortadoğu projesi”ne emperyal planların “vahim neticeleri”ne karşı, Bediüzzaman’ın geçen asrın başlarından hayatının sonuna kadar ortaya koyduğu temel tesbit ve dersler büyük önem kazanıyor.
Said Nursî desiseli ifna plân ve projelerine mukabil, 1911’de Şam’da 100’den fazla âlimin bulunduğu on bini aşkın cemaate hitâbesinde, başta “Arap ve Türk iki büyük kardeş”le bütün Müslüman milletleri “dünyevî ve uhrevî saadetleri ve menfaatleri için” yeniden birlik ve bütünlüğe dâvet ediyor.
Kuzey - Güney savaşlarında çeşitli halkları ve eyâletleri biriyle savaşmış Amerika Birleşik Devletleri ve prensliklere bölünmüş Almanya gibi daha önce tefrikaya düşmüş devletlerin birleşmeleri örneğiyle, İslâm ülkelerinin bir araya gelip, “İslâm cumhuriyetleri birliği” benzeri maddî ve mânevî zeminleri, ortak paktları ve birliktelik plâtformlarını oluşturmalarının gereğini belirtiyor.
Ve temel tahlillerle Müslüman ülkelerin kırk-elli sene sonra tek tek istilâdan kurtulup istiklâliyetlerini kazanacaklarını müjdeleyerek, “Cemâhir-i Müttefika-i Amerika (Amerika Birleşik Cumhuriyetleri)” benzeri siyasî, iktisadî, kültürel birlik kurmaları çağrısında bulunuyor. (Hutbe-i Şâmiye, 61-2)
KAPSAYICI BARIŞ, DEMOKRATİK ÇÖZÜM
Çâre olarak, ecnebilerin son bir asırda oynanan oyunlarla, yerli işbirlikçiler ve taşeronlarla, işgal, savaş ve zulümlerle dağıtıp parçaladığı İslâm coğrafyasını ve milletlerini daha da bölüp parçalama emelli projelere mukabil, “İslâm kardeşliği”nin istikametiyle birlik ve beraberlik iksirini gösteriyor.
Bu açıdan, Suriye’nin ve bölgenin çözümü, ufuksuz politikalarla nereye varacağı belli olmayan karambolde fevkalâde riskli askerî operasyonlara ve “tampon/güvenli bölge”yle sâdece sınır güvenliğine odaklanmak yerine, bütün Suriye’de güvenlik ve barışı sağlayacak siyasî-diplomatik dinamiklerin harekete geçirilmesi gerekir.
Öncelikle ülkenin kapsayıcı ateşkesle topyekûn barışa kavuşması ve birbiriyle çatışan silâhlı örgütlerden temizlenmesi için, Ankara’nın bir an evvel çatışmaları sona erdirme hedefiyle bütün meşru tarafların katılacağı “ortak geçiş hükûmeti”nin tesisinde rol alıp “demokratik çözüm”e zemin hazırlamaya çabalaması şart.
Aksi halde Irak’ta olduğu gibi Suriye’yi, Türkiye’yi ve bütün bölgeyi daha derin çıkmazlara sokacak sonu belirsiz politikaların faturası yine ağır olur.