Resmî ve özel kurumların araştırmalarla boşanma oranlarındaki patlamayla âilenin tahribi, inanç, ve mâneviyatta zâfiyetin sonucu olan “ahlâkî aşınma”nın açık bir tezâhürü.
Zira ifsad şebekeleri, küresel ecnebilerin egemenlik ve çıkar projeleriyle, dünyada, bilhassa Müslüman toplumlarda bilhassa gençliği kültür emperyalizmin dayatılmasıyla tuzağına düşürüyor. gençliği zıvanadan çıkarılıyor.
İçten çökertme sinsî metodtarla insanlık mânen çökertiliyor. İnançta ve ahlâkta kargaşa türetilerek, başıboş hevesleri telkin edilerek milletler mânen ümitsizliğe ve bunalıma sevk ediliyor. Süflî arzularının ve sefâhetin zebûnu ediliyor. Kötü alışkanlıklara, başta uyuşturucu, içki, kötü madde “bağımlılıkları”na teşne hale getiriliyor. Ulvî, insanî duygular katlediliyor.
Bozguncu müfsid mihraklar, popüler medyanın sansasyonuyla sürekli şiddet, sefâhet, eğlence kültürü telkininin bir sonucu. Öncelikle ve özellikle âile hayatına kastediyorlar. Âdeta insanların ve insanlığın “içi” boşaltılıyor. Telkin ve tervic edilen “dünyevîleşme”yle gayr-ı meşrû “hayat biçimi” yüceltiliyor; meşrû hayata “dünyadan nâsibini alamamış” nazarıyla bakılıyor. Bu propaganda ile insanlığın ve bilhassa Müslümanın hayatının hayatı olan âile hayatını dejenereye uğraşılıyor…
ÂİLE HAYATININ HAYATI…
Bunun içindir ki, çağımızda dünyadaki ahlâkî aşınmayı ve müthiş mânevî tahribatı, “Sedd-i Zülkarneynin tahribiyle Ye’cüc ve Me’cüc’ün dünyayı fesada vermesi”ne benzeten ve “Sedd-i Kur’ânînin tezelzülüyle (sarsılmasıyla) Ye’cüc ve Me’cücden daha müthiş olarak, ahlâkta ve hayatta zulmetli (karanlıklı, inkârcı) bir anarşilik ve zulümlü bir dinsizliğin fesâda ve ifsâda başladığını” haber veren Bediüzzaman, bu çürüme ve bozulmaya karşı Kur’ân tefsiri Risalelerde iman ve ahlâkın tahkimi ve yaşanmasıyla âile hayatının hayatlanmasının ehemmiyeti üzerinde durur.
“Sefih ve muzır bir medeniyeti” insanlığın başına belâ eden, “beşerin (insanlığın) nefs-i emmâresi” hitabını hakkeden mâneviyattan bibehre menhus Batı’nın ifsad komitelerinin oyun ve plânlarının başında gelen âilenin zaafa uğratılmasıyla, parçalanıp dağıtılmasının milletin birlik ve mânâsının tahribi olduğunu ifâde eder. (Lem’alar, 110)
Geçici hevesler ve sefâhetlerle akıllarını uyutan gençlerde ve çocuklarda sosyal hayatın en mühim esasları olan hürmet ve merhameti ciddî şekilde sarstığını, mânevî hayatlarını söndürüp mutsuz ettiğini, hürmet ve merhamet duygularını dumura uğratarak “canavarlaştırdığını”; ve bunun nâmusu, hayat ve haysiyetleri tehlikeye attığını ikaz eder. (Şuâlar, 201-20)
Yine bunun içindir ki, âile hayatını “en cemiyetli merkez ve en esaslı zemberek ve dünyevî saadet için bir Cennet, bir melce’, bir tahassungâh (sığınma yeri) olarak târif eden Bediüzzaman, “herkesin küçük bir dünyası” ve “bir nevî cenneti” olan âile hayatının hayatı ve saadetinin ise, samimî, ciddî ve vefâdarâne hürmet, hakikî, şefkatli, fedakârâne merhametle olabileceğini bildirir.
Ve “âile hayatı”nın ancak “hakikî hürmet, samimî merhamet, ebedî arkadaşlık, daimî refâket, sermedî beraberlik ve hadsiz bir zamanda ve hudutsuz bir hayatta birbiriyle pederâne, ferzendâne (evlâdlığa yakışır), kardaşâne, arkadaşâne münâsebetlerle olabileceğini” belirtir…
“BÜYÜK MİLLET ÂİLESİ”NİN ISLÂHI
Bu meyanda vatanı “millî bir âilenin hanesi” olarak tanımlayıp, başta âhirete iman olmak üzere iman esaslarının ve güzel ahlâkın “milletin o büyük âile efrâdında (fertlerinde) hükmetmesi”nin gereğini nazara verir. Güzel ahlâkın esasları olan samîmi hürmetin, ciddî merhametin, rüşvetsiz muhabbet ve muâvenetin (yardımlaşmanın), hilesiz hizmet, muâşeret, ihsan, fazîlet, fedakârlık gibi meziyetlerin hayatta inkişâfıyla olabileceğini kaydeder.
Aksi halde, tıpkı âilede olduğu gibi millette “garaz, menfaat, sahtekârık, hodgamlık (şahsî menfaatçilik), tasannû (sathilik,yapaycılık), riyâ, rüşvet, aldatmak” gibi hallerin meydan alacağını” haber verir. Zâhir-i âsâyiş ve insâniyet altında anarşilik ve vahşet mânâları hükmedeceğini, şehir hayatının zehirleneceğini; çocukların haylazlığa, gençlerin sarhoşluğa, güçlülerin zulme, ihtiyarlar ağlamağa başlayacağı bir cemiyet türeyeceğini ikaz eder.
Bu bakımdan, âile içi şiddetin son yedi yılda on kat katlanarak korkunç boyutlara ulaştığı, onbinlere kadının şiddetten sığınma evlerine başvurduğu, kadın cinâyetlerinin yüzde 1400 arttığı ve boşanmaların yüzde 15’lere vardığı vasatta ciddî ve esaslı maddî ve mânevî tedbirler şart.
İlgili devlet kurumları, sivil toplum, gençlik ve rehâbilitasyon merkezleri ve mahalli yönetimler, her şeyden evvel âilenin tahribinin önüne geçilmeli, “büyük millet âilesi”nin ıslâhına çalışmalıdır…